مذهبی خطبه‌ی فدکیه به زبان ترکی و عربی

  • نویسنده موضوع نویسنده موضوع MAHRO🌔
  • تاریخ شروع تاریخ شروع

MAHRO🌔

نویسنده رسمی رمان
نویسنده رسمی رمان
مدیر بازنشسته
فرشته زمینی
نوشته‌ها
نوشته‌ها
1,793
پسندها
پسندها
169
امتیازها
امتیازها
183
سکه
-179
بسم الله الرحمن الرحیم
السيدة فاطمة الزهراء), Hz. Fatıma Zehra’nın (s.a) İmam Ali’nin (a.s) hilafetini savunmak için halife (Ebu Bekir) ve Medine halkı karşısında okuduğu hutbedir. Hutbede: Allah’a hamd ve sena, ilahî vahdaniyete ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) risaletine tanıklık, ilahi ahit unvanı ile Kur’an’a işaret, kendisini ve Hz. Ali’yi Hz. Peygamber’e nispet vererek tanıtması, Hz. Muhammed’in peygamberliği ile şirk ve dalaletten kurtulmak, Hz. Ali’nin, risaletteki rolü, Hz. Ali’nin velayet ve hilafetinin gasp edilmesi, Hz. Peygamber’in vefatından sonra hak yoldan sapılması, irs ve miras konusunda Kur’an’dan delil getirmek, Hz. Peygamber’in evlatlarına saygı, insanlardan yardım istemek ve hüccet ve kanıtların insanlar için tamamlanması gibi konulara değinilmiştir.
İçindekiler

1 Hz. Fatıma’nın (s.a) Hutbesinin Arapça Metni
2 Türkçe Metin
2.1 Önsöz
2.2 Hamd ve Sena
2.3 Allah’ın Vahdaniyetine Tanıklık
2.4 Hz. Muhammed’in (s.a.a) Risaletine Tanıklık
2.5 Allah’ın Ahdi Unvanı İle Kur’an’a İşaret
2.6 İnsanların Hidayeti İçin İslam Hükümleri
2.7 Hz. Ali (a.s) ile Kendisini Hz. Peygamber’e (s.a.a) Nispet Vererek Tanıtması
2.8 Hz. Muhammed’in (s.a.a) Peygamberliği İle Şirk Ve Delaletten Kurtulması
2.9 Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Peygamber’in (s.a.a) Risaletindeki Rolü
2.10 Hz. Ali’nin Hilafetinin Gasp Edilmesi
2.11 Hz. Peygamberin (s.a.a) Vefatıyla Doğru Yoldan Sapış
2.12 İrs İçin Kur’an’dan Delil
2.13 Hz. Peygamberin (s.a.a) Çocuklarının İhtiramı
2.14 Hz. Peygamberden (s.a.a) Sonra Kur’an’a Amel
2.15 İnsanlardan Yardım İstemesi
2.16 İnsanlara Hüccetin Tamamlanması
2.17 Ebu Bekir’in Hz. Peygamberden (s.a.a) Yalan Rivayeti
2.18 Hz. Fatıma’nın (s.a) Kur’an’la Cevabı
3 Ebu Bekir’in Hz. Fatıma’nın (s.a) Doğruluğuna İtirafı
4 Ayrıca Bakınız
5 Kaynakça
5.1 Bibliyografi
Hz. Fatıma’nın (s.a) Hutbesinin Arapça Metni
Hz. Fatıma’nın (s.a) hutbesinin Arapça metni[1] Türkçe Metin

“Allah’a hamd olsun ve verdiği nimetlerden dolayı, O’na şükürler olsun, ilham ettiği hidayetlerden ötürü ve O’na senalar olsun, sunmuş olduğu eşsiz ve benzersiz yaygın ihsanları ve verdiği bol ve kâmil bağışları ve lütfettiği tüm nimetleri için. Nimetleri sayılmaz ve nimetlerinin sürekliliğinin şükrü eda edilmez; ebedi oluşları, idrak olunabilmelerini imkânsız kılar. O, nimetlerini daha da artırmak için kullarını şükretmeye çağırmış ve nimetini bollaştırarak, mahlûkatından O’na hamd etmelerini istemiş ve (kıyamette) benzerlerine davet ederek, ihsanını (salih insanlara) iki kat kılmıştır.

Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur; tektir; ortağı yoktur; o Allah ki tevhit kelimesinin te’vilini (esas ve özünü) ihlas kılmıştır. Kalplere O’na bağlılığı yerleştirmiş ve aklın kavrayabilmesi için tevhid düşüncesini aşikâr etmiştir.

O Allah ki gözlerin O’nu görmesi, dillerin O’nun sıfatlarını beyan etmesi ve kavrayışların O’nun keyfiyetini anlaması imkânsızdır.

O Allah ki önceden olan bir şeye dayanmadan ve bir eş ve benzere öykünmeden, yaratıkları yaratmaya muhtaç değilken ve yaratmada kendine bir yararı yokken, kendi güç ve meşiyetiyle her şeyi var etti. Sadece hikmetinin sağlamlığını bildirmek ve itaati hususunda uyarmak ve kudretini aşikâr etmek ve mahlûkatını kulluğa çağırmak ve çağrısını güçlü kılmak için onları vücuda getirdi. Sonra da kullarını kendi gazabından korumak ve onları cennetine sevk etmek için itaati karşısında mükâfatı ve isyanı karşısında da azabı vaat etti.

Şehadet ederim ki babam Muhammed, O’nun kulu ve resulüdür. Allah, onu peygamber olarak göndermeden önce beğenmiş ve yaratmadan önce seçmiştir. Meb’us kılmadan önce hatta mahlûklar gayb âleminde korkunç perdeler altında saklıyken ve yokluk sınırının eşiğinde bulunurken, onu Ahmed (yani beğenilmiş) olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah, işlerin nihayetini ve hadiselerin akışını bilir ve takdir ettiği şeylerin yerlerine vakıftır.

Allah emrini tamamlamak ve kendi hükmünü geçerli ve kesin kılmak, kesin kıldığı kaderlerini icra etmek için onu peygamber olarak gönderdi. (Hz. Resulullah meb’us olduğunda), İnsanlar çeşitli dinlere bölünmüş, her grup kendi ateşinin çevresinde toplanmış bulunuyorlardı. Putlara tapıyor ve Allah’ı tanımaları gerekirken, O’nu inkâr ediyorlardı. (Böyle bir dönemde) Allah-u Teala, babam Muhammed’in nuruyla onların, üzerine çökmüş karanlıkları aydınlığa çevirdi. Kalplerdeki (küfrün) düğümlerini çözdü; gözlerden şaşkınlık perdelerini giderdi. Böylece Hz. Peygamber, insanlar arasında hidayet işini üstlendi ve sonunda onları sapıklıklardan kurtarak, kör olan gözleri açtı. Sağlam dine doğru onları hidayet eyledi ve doğru yola onları davet etti.

Bunlardan sonra Allah, Peygamberi’nin kendi istek ve rağbetiyle onu bu dünyadan alıp, kendisine doğru götürdü. Böylece Hz. Muhammed, bu dünyanın zorluklarından kurtulup, yüksek meleklerin eşliğinde Rabb’inin rızasıyla kuşatıldı ve yüce mülk sahibi Allah’ın civarına erişti.

Allah’ın seçtiği ve beğendiği vahyin emini babama selam olsun. Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti onun üzerine olsun.

Sonra mecliste bulunanlara bakarak şöyle dedi:
Ey Allah’ın kulları! Sizler onun emir ve nehiylerinin muhatabı, dinin ve vahyin taşıyıcıları, Allah’ın kendi nefislerine emin kıldığı kimseler ve ümmetlere dinin tebliğcilerisiniz. Allah tarafından hak bir önder (olan Kur’an) sizin aranızdadır.

Bilirsiniz ki Allah’ın sizin üzerinizde hakkı vardır ve o da halef olarak bıraktığı bir emanet, Allah’ın nâtık kitabı, sâdık Kur’ân’ı, yüce nuru, parlak ışığıdır. Basiretleri (hidayetleri) aşikârdır. Sırları keşfedilmiş ve açıktır. Zahirleri aydındır. Ona uyanlara gıpta olunur. Kur’an, kendisine uyanı Allah’ın rızasına götürür ve ona kulak vereni kurtuluşa erdirir.

Kur’an vasıtasıyla Allah’ın aydın hüccetlerine, açıklanmış azimetlerine (farzlarına), sakındırılmış haramlarına, belli belirtilerine, yeterli burhanlarına, yapılması istenmiş faziletlerine, kullara hibe edilen ruhsatlarına ve yazılı şeriatlarına ulaşılır.

Allah, imanı sizler için şirkten temizlenme vesilesi kıldı. Namazı, kibirden uzaklaşmanız; zekâtı, nefsin yücelmesi ve rızkın çoğalması; orucu, ihlası sabitleştirmek; haccı, dinin temellerini sağlamlaştırmak; adaleti, kalpleri birleştirmek ve bize itaati, dinin düzelmesi ve nizamı için farz kıldı.

Biz Ehlibeyti (imametimizi), tefrikadan kurtulmak; cihadı, İslam’a izzet kazandırmak; sabrı, mükâfatı hak etmek; emri bil mârufu, tüm halkın maslahatını korumak ve vâlideyne (baba ve anneye) iyiliği, Allah’ın gazabından kurtulmak için farz kıldı. Sıla-ı rahîm yapmayı (akrabalarla iyi ilişkide bulunmayı) sayıların çoğalmasına vesile eyledi. Kısası, kanların dökülmesini önlemek; nezre (adağa) vefa etmeyi, Allah’ın bağışına ehil olmak; tartı ve ölçüleri eksiltmeyip hakkınca tutmayı, malların değerinin korunması için farz kıldı. Şarap içmeyi, (kullarını) pisliklerden temizlemek için nehyetti ve başkalarına zina nispetini vermekten kaçınmayı, lanetten korunmak ve hırsızlıktan uzak durmayı iffet kazanmak için emretti.

Şirki, onun Rububiyet’ine olan inancın halis olması için haram kıldı. “Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının”(Âl-i İmran, 102) Allah’a yaraşır bir şekilde takvalı olun ve Müslümanlık dışında dünyadan göçmeyin. Allah’ın emir ve yasaklarına uyun. Zira yalnızca alim kullar Allah’tan korkar.

Daha sonra şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Biliniz ki ben Fatıma’yım ve babam Muhammed’dir. Bu sözü ben tekrar tekrar sizlere söylüyorum. Sözlerim haktır ve yaptığım işte batıl bir yön yoktur.

(Allah-u Teâla buyuruyor ki): “Gerçekten size kendinizden olan öyle bir peygamber geldi ki, sizlerin uğradığınız sıkıntılar ona ağır gelir. O size pek düşkün, müminlere şefkatli ve merhametlidir.” Eğer Muhammed’i (s.a.a) tanırsanız, onun sizin hanımlarınızın babası değil, benim babam olduğunu ve sizin erkeklerinizin değil, benim kocam Müminlerin Emiri Ali’nin kardeşi olduğunu görürsünüz. Ona olan nispet ve yakınlık, ne güzel bir nispettir.

Heyhat! Size ne olmuştur? (Haktan dönüp), Allah’ın kitabını bırakıp, neye yönelmişsiniz? Oysa ki onda olan hakikatler zahir, ahkâmı nurlu, göstergeleri belirgindir; sakındırdığı şeyler ortadadır ve emirleri açıktır. Ama sizler onu arkanıza atmışsınız. Acaba Kur’an’ı bırakmayı ve ona sırt çevirmeyi mi istiyorsunuz? Yoksa başka bir kitapla mı hüküm veriyorsunuz? “Ne kötüdür zalimlerin (Kur’an’ın yerine) seçtikleri bedel.” “Kim, İslam’dan başka bir din ararsa, o (din) asla ondan kabul edilmez ve o ahirette ziyankârlardan olur.”

Sonra ancak o fitnenin doğurduğu nefret yatışıncaya ve kontrol altına girinceye kadar beklediniz. Sonra yine fitnenin alevini daha bir şiddetlendirmeye ve ateşini daha çok kızgınlaştırmaya yöneldiniz. Aldatıcı şeytanın davetine icabet ederek, dinin apaydın nurlarını ve Peygamber’in sünnetini söndürmeye koyuldunuz.

Sizler, köpüğü içmek adına altındaki sütü içiyor, (beytülmalı gizlice istediğiniz şekilde harcıyorsunuz) bunun yanı sıra açıkta ve gizlide Peygamber’in Ehlibeyt’ine ve evladına haksızlık ediyorsunuz. Biz ise, sizlerin kalbimize vurduğunuz hançer yarasına ve bağrımızı delen ok darbesine sabrediyoruz.

Siz şimdi de benim, babamdan miras alma hakkımın olmadığını mı iddia ediyorsunuz? “Yoksa Cahiliye hükmünü mü arıyorlar (uygulamak istiyorlar)? Halbuki yakin eden bir toplum için hükmü Allah’tan daha güzel olan kim olabilir?” Acaba sizler bilmiyor musunuz? Oysa Fedek’i gasp edenlere güneş gibi aşikâr olmuştur ki ben onun kızıyım? Ondan irs almaktayım. Ey Müslümanlar! Acaba benim mirasım zorla benim elimden alınacak mı? (Siz buna seyirci mi kalacaksınız?).

Ey Ebu Kuhafe’nin oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras alman ama benim babamdan miras almamam Allah’ın kitabında mı yazılmıştır? Gerçekten ortaya attığın söz büyük bir iftiradır. Acaba bilerek mi Allah’ın kitabını arkanıza atıp, terk ettiniz? Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki: “Ve Süleyman Davud’dan miras aldı (ona mirasçı oldu).”
Yahya b. Zekeriya’nın hikayesini anlatırken de buyurmuştur: “Dedi ki (Ey Rabb’im!) Bana bir veli lütfet ki benden ve Yakup soyundan miras alsın (mirasçı olsun).” Yine buyurmuştur ki: “Allah’ın kitabında akrabaların bazıları, bazılarına (nispet, miras hususunda) daha evladır.”
Yine buyurmuştur ki: “Allah size evlatlarınız hakkında bir erkeğe iki kadının payını tavsiye eder.”
Yine buyurmuştur ki: “Sizlerden birinin ölümü geldiği zaman kendisinden bir hayır (mal) bırakıyorsa, baba ve annesine ve yakınlarına (verilmesi için) adalet ve iyilik üzere vasiyet etmek, (Allah’tan) takvalılara bir borç olarak yazılmıştır.”

(Kur’an ayetleri böyle buyururken acaba) sizlere göre benim bir payım yok mu? Ve benim babamdan miras almaya hakkım yok mudur?! Acaba Allah, sizlere miras ayetinde bir özellik tanımış da yalnız benim babamı mı çıkarmıştır? Yoksa sizler, “Şüphesiz ayrı ayrı dinlere mensup olan kişiler birbirlerinden miras alamazlar mı?” diyorsunuz (ve bu yüzden bana miras hakkı tanımıyorsunuz)? Acaba ben ve babam aynı dine bağlı değil miyiz? Yoksa sizler Kur’an’ın özel ve umumunu (genel hükümlerini ve o hükümlerden istisna edilen durumlarını) benim babam ve amcam oğlundan daha mı iyi bildiğinizi iddia ediyorsunuz? (Ey Ebu Bekir!) Bu eğerli, yularlı ve süslenmiş Fedek devesini al da götür! Ama bil ki mahşere geldiğin gün yaptıklarınla karşılaşacaksın.

O gün ki hâkim Allah’tır ve kefil Hz. Muhammed (s.a.a), ne güzel gündür o gün. O günde batıla uyanlar ziyana uğrarlar; o zaman pişmanlık da halinize bir yarar sağlamayacaktır. “Her bir sözün (hakikatin) gerçekleşeceği bir yer ve zaman vardır.” “Artık yakında aşağılayıcı azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimi yakalayacağını bileceksiniz.”

Sonra Ensar’a doğru bakarak şöyle dedi:
O peygamberliği uhdesine alıp, halkı Allah’ın azabından korkuttu. Müşriklerin yolundan yüz çevirdi. Şirkin belini kırıp, onların nefesini kesti. Halkı hikmet ve güzel nasihatle Rabb’inin yoluna çağırdı. Putları kırdı. Küfrün önderlerini yüzüstü yere serdi. Sonunda kafirler topluluğu bozguna uğrayarak, artlarına dönüp kaçtılar. Gecelerin karanlığı, sabahın aydınlığı ile yarıldı ve hakkın özü ortaya çıktı. Dinin önderi konuşmaya başladı. Şeytan sözcülerinin sesi kesildi. Nifakın tacı yere düştü. Küfür ve azgınlığın düğümleri çözüldü.

Sizler, Hz. Resul gelmeden önce “tam ateş çukurunun çevresinde idiniz”. (O halinizle) taşın dibinde kalan, hemen içilip tüketilecek olan bir yudum suydunuz. Aç kişinin fırsat gözetmeden kapıp yiyeceği bir lokmaydınız. (Düşmanların) ayakları altına düşmüş bir toplumdunuz. İçtiğiniz, deve sidiğiyle dolmuş ve hayvan pisliğiyle kokuşmuş olan çöllerdeki çukur suyu idi. Yediğiniz, tabaklanmamış deriyle hazırlanan yemekti. Aşağılık bir hale düşmüştünüz ve “insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz”
Bütün bunlardan ve güçlülerin belasına uğradıktan, Arabın kurtlarına lokma olduktan ve kitap ehlinin azgınlarına tutsak düştükten sonra, sizleri Allah-u Tebareke ve Teâlâ, babam Muhammed (s.a.a) vasıtasıyla kurtardı. “Ne zaman müşrikler savaş ateşini alevlendirdiyse, Allah onu söndürdü” ve ne zaman şeytan kendi boynuzunu çıkardı ve müşriklerden bir grubun ağzı açıldıysa, (Peygamber s.a.a) kardeşini (Hz. Ali’yi) tehlikenin önüne çıkarıp, müşriklerin ağzını tıkadı. Hz. Ali de düşmanların başını ezmedikçe ve yakılan ateşin alevini kılıcıyla söndürmedikçe, geri dönmezdi.

Ali (a.s) Allah’ın zatı için zahmete katlanan, Allah’ın emrinde ciddiyet gösteren, Resulullah’ın yakını ve Allah’ın velilerinin efendisidir. O, hak yolunda kollarını sıvayarak, iyilik istiyor ve ciddiyetle çalışarak, bu yolda zahmete katlanıyordu. Ama siz, (o dönemde) rahat bir yaşayış yolunu seçip, asayiş ve emniyet içerisinde hayatınızı sürdürüyor ve bizlerin başına gelen belaların sonucunu bekliyordunuz. Neticenin kimin yararına olacağını öğrenmek istiyordunuz. Savaşlara katılsanız da düşmanla karşılaştığınız zaman geriye dönüp kaçıyordunuz.

Allah-u Tealâ, Peygamber’ine enbiyanın bulunduğu, yani seçkinlere ayırdığı makama yüceltmeyi kararlaştırdığında, sizlerdeki kin ve nifak düğümleri aşikâr oldu. Din gömleği yıprandı. Kendini gizlemiş olan azgınlar nutka geldi ve cansız kalmış olan düşmanlar harekete geçti. Batıl ehlinin önderleri kükremeye başladı ve sizin aranızda değer kazandılar.

Şeytan başını kendi yuvasından çıkarıp, sizleri kendisine doğru çağırdı. Sizlerin onun davetini kabullenmeye ve aldanmaya meyilli olduğunuzu gördü. Sonra sizi tahrik etti ve sizleri hafif buldu. Sizleri kışkırttı ve siz de hemen galeyana geldiniz. Böylece sizler başkasının devesini (kendi deveniz olarak) dağladınız ve (onu) başkasına ait çeşmeye sürdünüz (yani başkasına ait olan hilafete el koydunuz ve gasp ettiniz).

Bütün bunlara henüz Resul-ü Ekrem’in vefatından kısa bir süre geçmeden ve henüz kalbimizin yaraları tazeyken, yüreğimizin cerahati iyileşmeden, hatta Resul-ü Ekrem’in cenazesi defnedilmeden teşebbüs ettiniz. “Fitne çıkmasından korkuyoruz” diyerek bu işlere koştunuz ve hilafeti çaldınız. “(Oysa) İyi bilin ki (bu işleriyle), tam fitnenin ortasına düşmüşsünüz ve gerçekten cehennem, kâfirleri (her taraftan) kuşatmıştır.”

Ey yiğitler topluluğu ve dinin yardımcıları ve İslam’ın koruyucuları! Benim hakkımda yaptığınız bu gevşeklik ve zulümle benden alınan (Fedek) hususundaki bu gafletiniz nedir? Acaba babam Resulullah (s.a.a) “Kişinin saygısı, evlatlarına iyi davranmakla korunur” diye buyurmuyor muydu? Verdiğiniz ahdi ne çabuk da bozdunuz? Sizlerin benim talebimi yerine getirmeye gücünüz var.

Acaba kendi kendinize “Muhammed (s.a.a) öldü mü” diyorsunuz? (Evet, öldü ama bu) büyük bir musibet idi ki bu yüzden hasıl olan boşluk ve vücuda gelen gedik ne de büyüktür. Yeryüzü onun gaybetiyle karardı ve yıldızların yüzü tutuldu. Ümitler boşa çıktı ve dağlar onun karşısında huşu etti. Ama Resulullah’ın vefatıyla da hadler aşıldı ve hürmetler çiğnendi. Allah’a Andolsun ki benzeri görülmemiş büyük bir musibet idi.

Her sabah ve akşam evlerinizde okunan Allah’ın kitabı, bunun vuku bulacağını açıkça ilan etmişti. Ondan önceki peygamberlerin de durumundan haber vermişti. Bu değişmez bir hüküm ve kesin bir kazadan ibaret idi.
Muhammed, ancak bir elçidir ve ondan önce peygamberler gelip geçmiştir. Acaba eğer ölürse veya öldürülürse, sizler (dinden) geriye mi döneceksiniz? Kim ki dinden geriye dönerse, (bilsin ki) Allah’a asla bir zarar vermez ve Allah şükredenleri mükâfatlandırır.

Ey vay Evs ve Hazrec oğulları! Sizin gözünüzün önünde babamın mirasını elimden alacaklar ve sizler buna şahit olup susacak; topluca bunu duyup kendinizi kenara mı çekeceksiniz?! Halbuki hepinize yardım çağrısında bulunmuşum ve siz de haberdarsınız.

Sizlerin, güç ve sayısı yeterlidir. Elinizde silah ve kalkan vardır. Acaba nasıl oluyor da yardım çağrısını duyup, icabet etmiyorsunuz; feryadımızı işitiyor ama bizim yardımımıza koşmuyorsunuz? Oysa ki sizler cesur insanlar diye tanınmışsınız; iyilik ve salah ile marufsunuz.

Sizler, seçkinler ve beğenilmişlersiniz. Araplarla savaştınız. Nice çetinlik ve zorluklara karşı koydunuz. Kabilelerle karşı karşıya geldiniz ve kahramanlarla mücadele eylediniz. Nice uzun zamanlar biz Ehlibeyt size emrettiğimizde, siz hep itaat ediyordunuz. Nihayet İslam değirmeni bizlerin ekseninde dönmeye başladı. Nimet ve rızk çoğaldı. Şirkin sesi kesildi ve iftiracıların coşkusu yattı. Küfrün ateşi söndü, fitnenin çağrısı sustu ve dinin nizamı güçlendi.

Öyle ise, neden hak aşikar olduktan sonra şaşkınlığa düştünüz; gerçekler belirginleştikten sonra, onu tekrar gizlemeye yöneldiniz; hakka yöneldikten sonra, geriye döndünüz ve iman ettikten sonra şirke düştünüz?!
Neden yeminlerini bozan ve Resulullah’ı saf dışı bırakmaya yeltenenlerle savaşmıyorsunuz? Oysa ki ilk olarak onlar (savaşı) başlattılar. Yoksa onlardan mı korkuyorsunuz? Oysa ki gerçek iman sahibi iseniz, kendisinden korkulmaya en layık olan Allah’tır. (Yani neden bu hilafeti gasp edenler, anlaşmalarını çiğneyerek Resulullah’la Hz. Ali hakkındaki ahitlerine vefa göstermedikleri halde, sizler onlarla savaşmıyor ve Hz. Ali’yi savunmuyorsunuz?)

Ben, sizlerin alçalmaya yöneldiğinizi ve yöneticilik makamına layık olanı bu makamdan uzaklaştırdığınızı görüyorum. Sizler rahatlık ve zevke çekildiniz. Darlıktan kaçıp, refaha meylettiniz. Ruhunuza yerleşen marifet ve anlayışları çıkarıp attınız ve afiyetle yediğiniz şeyi geri kustunuz. “Eğer, sizler ve yeryüzünde bulunan herkes kâfir olsalar, (Allah’a bir zarar veremezler.) Çünkü gerçekten Allah ganidir ve övülendir.”

Bilin ki ben, sizlerin bize arka çıkmayacağınızdan, bizi yalnız bırakacağınızdan ve kalbinizde yerleşen hainlikten haberdar olmama rağmen, bu sözleri size söyledim. (Bunların size tesir etmeyeceğini biliyordum). Ama bunlar ruhun taşkınlığı, gazabın taşması, tahammülün sona ermesi ve neticesinde dile getirdiğim, içimde toplanan dertlerimdi. Bu sözler benim size karşı hüccetimdir. Evet, alın götürün onu (hilafeti) ve yükleyin yükünüzü! Ama bilin ki bu devenin sırtı yaralı, ayakları da aşınmıştır.

Belagatu’n-Nisa[2] ve Keşfu’l Ğumme[3] kitaplarında şöyle nakledilmiştir: Abdullah İbn-i Hasan’dan ve o da kendi senediyle babalarından (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir, Fedek arazisini Fatıma’dan almayı kararlaştırdığında, bu haber Hz. Fatıma’ya ulaştı. Hz. Fatıma, başörtüsünü başına örtüp, cilbabını giyindi.

Yakınlarının hanımlarından ve kendi hizmetçilerinden oluşan bir grup hanımın eşliğinde hareket etti. Yürürken etekleri yere sarkan uzun bir elbise giyinmişti. Yürüyüşü Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yürüyüşünden farksızdı. Gelip, Ebu Bekir’in bulunduğu yere ulaştı.

Ebu Bekir, Muhacirler ve Ensar’dan oluşan bir kalabalığın içerisinde bulunuyordu. Hz. Fatıma’yla halk arasına bir perde asıldıktan sonra oturdu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Oradakiler de onun ağlamasıyla ağlamaya başladılar. Meclisi büyük bir hüzün kapladı.

Hamd ve Sena

Sonra Hz. Fatıma (s.a) ağlamayı kesip, biraz öylece sessiz durdu. Halkın figanı dinip galeyanı yatışınca, Allah’a hamd ve sena edip, Resulüne salât ve selâm göndererek söze başladı. Halk tekrar ağlamaya başladılar;

durduklarında konuşmasını sürdürerek şöyle buyurdu:
“Allah’a hamd olsun, verdiği nimetleri için; O’na şükürler olsun, ilham ettiği hidayetlerden ötürü; O’na senalar olsun, sunmuş olduğu eşsiz ve benzersiz yaygın ihsanları, verdiği bol ve kâmil bağışları, lütfettiği tüm nimetleri için. Nimetleri sayılmaz, nimetlerinin sürekliliğinin şükrü eda edilmez ve ebedi oluşları, idrak olunabilmelerini imkânsız kılar. O, nimetlerini daha da artırmak için kullarını şükretmeye çağırmış; nimetini bollaştırarak da mahlûkatından ona hamd etmelerini istemiş ve (kıyamette) benzerlerine davet ederek, ihsanını (salih insanlara) iki kat kılmıştır.

Allah’ın Vahdaniyetine Tanıklık

Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur. Tektir; ortağı yoktur. O Allah ki tevhit kelimesinin te’vilini (esas ve özünü) ihlas kılmıştır. Kalplere O’na bağlılığı yerleştirmiş ve aklın kavrayabilmesi için tevhid düşüncesini aşikâr etmiştir.

O Allah ki gözlerin O’nu görmesi, dillerin O’nun sıfatlarını beyan etmesi ve kavrayışların O’nun keyfiyetini anlaması imkânsızdır.

O Allah ki önceden olan bir şeye dayanmadan, bir eş ve benzere öykünmeden, yaratıkları yaratmaya muhtaç değilken, yaratmada kendine bir yararı yokken, kendi güç ve meşiyetiyle her şeyi var etti. Sadece hikmetinin sağlamlığını bildirmek, itaati hususunda uyarmak, kudretini aşikâr etmek, mahlûkatını kulluğa çağırmak ve çağrısını güçlü kılmak için onları vücuda getirdi. Sonra da kullarını kendi gazabından korumak, onları cennetine sevk etmek için itaati karşısında mükâfatı ve isyanı karşısında da azabı vaat etti.

Hz. Muhammed’in (s.a.a) Risaletine Tanıklık

Allah-u Tealâ, Peygamber’ini (s.a.a) enbiyanın bulunduğu, yani seçkinlere ayırdığı makama yüceltmeyi kararlaştırdığında, sizlerdeki kin ve nifak düğümleri aşikâr oldu. Din gömleği yıprandı. Kendini gizlemiş olan azgınlar nutka geldi ve cansız kalmış düşmanlar harekete geçti. Batıl ehlinin önderleri kükremeye başladı ve sizin aranızda değer kazandılar.

Şeytan başını kendi yuvasından çıkarıp, sizleri kendisine doğru çağırdı. Sizlerin onun davetini kabullenmeye ve aldanmaya meyilli olduğunuzu gördü. Sonra sizi tahrik etti ve sizleri hafif buldu. Sizleri kışkırttı ve siz de hemen galeyana geldiniz. Böylece sizler başkasının devesini (kendi deveniz olarak) dağladınız ve (onu) başkasına ait çeşmeye sürdünüz (yani başkasına ait olan hilafete el koydunuz ve gasp ettiniz).

Bütün bunlara henüz Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) vefatından kısa bir süre geçmeden ve henüz kalbimizin yaraları tazeyken, yüreğimizin cerahati iyileşmeden ve hatta Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) cenazesi defnedilmeden teşebbüs ettiniz. “Fitne çıkmasından korkuyoruz” diyerek bu işlere koştunuz ve hilafeti çaldınız. “(Oysa) iyi bilin ki (bu işleriyle), tam fitnenin ortasına düşmüşsünüz ve gerçekten cehennem, kâfirleri (her taraftan) kuşatmıştır.”

Hz. Peygamberin (s.a.a) Vefatıyla Doğru Yoldan Sapış

Heyhat! Size ne olmuştur? (Haktan dönüp), Allah’ın kitabını bırakıp, neye yönelmişsiniz? Oysaki onda olan hakikatler zahir, ahkâmı nurlu, göstergeleri belirgin, sakındırdığı şeyler ortada ve emirleri açıktır. Ama sizler onu arkanıza atmışsınız. Acaba Kur’an’ı bırakmayı ve ona sırt çevirmeyi mi istiyorsunuz; yoksa başka bir kitapla mı hüküm veriyorsunuz? “Zalimlerin (Kur’an’ın yerine) seçtikleri bedel ne kötüdür.” “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, o (din) asla ondan kabul edilmez ve o ahirette ziyankârlardan olur.”

Sonra ancak o fitnenin doğurduğu nefret yatışıncaya ve kontrol altına girinceye kadar beklediniz. Sonra yine fitnenin alevini daha da bir şiddetlendirmeye ve ateşini daha da bir kızgınlaştırmaya yöneldiniz. Aldatıcı şeytanın davetine icabet ederek, dinin apaydın nurlarını ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetini söndürmeye koyuldunuz.

Sizler köpüğü içmek adına altındaki sütü içiyor, (beytülmalı gizlice istediğiniz şekilde harcıyorsunuz). Bunun yanı sıra açıkta ve gizlide Peygamber’in (s.a.a) Ehlibeyt’ine ve evladına haksızlık ediyorsunuz. Biz ise, sizlerin kalbimize vurduğunuz hançer yarasına ve bağrımızı delen ok darbesine sabrediyoruz.

İrs İçin Kur’an’dan Delil

O, sizlere sürekli utanç kaynağı olacak, üzerinizde de Allah’ın gazabı ve ebedi bir utanç dağı olarak sizi, yürekleri kapsayan Allah’ın ebedi ateşine götürecektir. Bilin ki yaptıklarınız Allah’ın gözü önündedir. “Zalimler yakında nasıl bir akıbete (azaba) duçar olacaklarını bilecekler.”

Ben, sizleri önünüzde bulunan şiddetli azaptan korkutanın kızı Fatıma’yım. Öyleyse “Siz amel edin, şüphesiz biz de amel etmekteyiz.” “Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz.”

Daha sonra Ebu Bekir, Hz. Zehra’ya (s.a) cevap olarak şöyle dedi:

“Ey Resulullah’ın kızı! Babanız müminlere karşı çok duygulu, yüce, şefkatli ve merhametli idi. Kâfirlere karşı ise, şiddetli idi. Onun nesebini araştıracak olursak, senin baban olduğunu görürüz; başka kadınların babası değil. Senin kocan ve eşin Ali’nin onun kardeşi olduğunu görürüz; diğer dostların kardeşi değil. Hem de Peygamber onu bütün yakınlarından daha fazla seviyordu. Her büyük işte de Resul-i Ekrem’le hareket ederdi.

Sizi saadetli kimse dışında kimse sevmez. Size bedbaht ve kötü kimseler dışında kimse düşmanlık etmez. Muhakkak siz Resulullah’ın tertemiz itreti ve Allah’ın seçkinlerisiniz. Bizi cennete götüren yollara ve hayırlara rehberlik edenlersiniz. Sen ey kadınların en seçkini ve peygamberlerin en hayırlısının kızı! Sözünde sadık [doğrucu], çok akıllı ve bilgilisin. Hakkından mahrum edilmemelisin ve hiç kimse senin doğru sözüne ve hakkına mani olmamalıdır.

Allah’a andolsun, ben Resulullah’ın görüşünden ileri gitmemişimdir. Onun izni dışında da amel etmemişimdir. Resulullah “Biz Peygamberler taifesi kimseye altın, gümüş, ev ve yer miras olarak bırakmayız. Miras bıraktığımız şey yalnız kitap, hikmet, ilim ve nübüvvettir. Bizden arta kalan ve kullanılabilen her şey, bizden sonraki emir sahibinindir. O uygun gördüğü şekilde amel edebilir” dediğini işitmiştim. Biz kastettiğin Fedek’in gelirini at ve savaş malzemelerinin alınmasında sarf etmekteyiz ki Müslümanlar onlarla savaşabilsinler; kâfirlerle cihat etsinler; isyancılara ve mürtet fasıklara karşı koyabilsinler. Bu iş Müslümanların oy birliğiyle yapıldı ve ben bu işi kendi kararıma göre yapmadım.

Sizin verdiğiniz mal ve varlık sizin malınızdır. Onu sizin izniniz olmadan sizden alıp, biriktirmemekteyiz. Sen babanın ümmetinin efendisisin. Evlatların için tertemiz ağaçsın. Senin faziletini inkâr edecek değiliz. Sizin aslınızı ve fer’inizi ihmal etmiyoruz. Bana bağlı malınız hakkında hükmünüz geçerlidir. Acaba sizin görüşünüze göre bu meselede Fedek meselesinde] değerli babanıza muhalefet mi ediyorum?”

Bunun üzerine Hz. Zehra (s.a) şöyle buyurdu:

Suphanallah! Babam Resulullah (s.a.a) asla Allah’ın Kitabı’ndan sapmadı ve onun ahkâmına karşı gelmedi. Bilakis ona uydu ve surelerinin takipçisiydi. Yoksa hepiniz hainlik etmeye mi toplandınız? Bunu, Peygambere iftira atarak ve batıl sözle delil getirerek mi yapıyorsunuz? Peygamberin vefatından sonra yaptığınız bu hıyanet, tıpkı hayatında yaptığınız düzenlere benziyor. Yine onu öldürmeye kastetmiştiniz.

Bu, Allah’ın kitabı adil bir hakem ve hakkı batıldan ayırt eden sözcüdür ki şöyle buyuruyor: “Allah’ım! Bana bir evlat bağışla ki benim ve Yakup ailesinin varisi olsun” Ve şöyle buyuruyor: “Ve Süleyman Davut’tan miras aldı.” Dolayısıyla Allah-u Teâlâ miras paylarını taksim etmiş, farzları ve mirası kanunlaştırmış, erkek ve kadınların paylarını açıklamıştır. Yalancıların (yani Ebu Bekir’in) şüphelerini ve bahanelerini bertaraf etmiş; gelecekte zanları, şüpheleri zayi ve batıl etmiştir.

Sizin dediğiniz gibi değildir bu iş. Bilakis heva ve hevesiniz işi size böyle göstermekte ve kendinizi kandırmaktasınız. Öyleyse ben de sabredeceğim. Dedikleriniz ve nispet verdikleriniz konusunda Allah-u Teâlâ’dan yardım diliyoruz.

Türkçe Metin

Önsöz
Ey insanlar! Biliniz ki ben Fatıma’yım ve babam Muhammed’dir. Bu sözü ben tekrar tekrar sizlere söylüyorum. Sözlerim haktır ve yaptığım işte batıl bir yön yoktur.

Hz. Ali (a.s) ile Kendisini Hz. Peygamber’e (s.a.a) Nispet Vererek Tanıtması

(Allah-u Teâla buyuruyor ki): “Gerçekten size kendinizden olan öyle bir peygamber geldi ki sizlerin uğradığınız sıkıntılar ona ağır gelir. O size pek düşkün ve müminlere şefkatli ve merhametlidir.” Eğer Muhammed’i (s.a.a) tanırsanız, onun, sizin hanımlarınızın babası değil, benim babam olduğunu ve sizin erkeklerinizin değil, benim kocam Müminlerin Emiri Ali’nin kardeşi olduğunu görürsünüz. Ona olan nispet ve yakınlık ne güzel bir nispettir.

Hz. Muhammed’in (s.a.a) Peygamberliği İle Şirk Ve Delaletten Kurtulması

O, peygamberliği uhdesine alıp, halkı Allah’ın azabından korkuttu. Müşriklerin yolundan yüz çevirdi. Şirkin belini kırıp, onların nefesini kesti. Halkı hikmet ve güzel nasihatle Rabb’inin yoluna çağırdı. Putları kırdı ve küfrün önderlerini yüzüstü yere serdi. Sonunda kafirler topluluğu bozguna uğrayarak, artlarına dönüp kaçtılar. Gecelerin karanlığı, sabahın aydınlığı ile yarıldı ve hakkın özü ortaya çıktı. Dinin önderi konuşmaya başladı. Şeytan sözcülerinin sesi kesildi. Nifakın tacı yere düştü. Küfür ve azgınlığın düğümleri çözüldü.

Sizler Hz. Resul-ü Ekrem gelmeden önce “tam ateş çukurunun çevresinde idiniz”. (O halinizle) taşın dibinde kalan, hemen içilip tüketilecek olan bir yudum suydunuz. Aç kişinin fırsat gözetmeden kapıp yiyeceği bir lokma ve (düşmanların) ayakları altına düşmüş bir toplumdunuz. İçtiğiniz, deve sidiğiyle dolmuş ve hayvan pisliğiyle kokuşmuş olan çöllerdeki çukur suyu idi. Yediğiniz, tabaklanmamış deriyle hazırlanan yemekti. Aşağılık bir hale düşmüştünüz ve “insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz”

Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Peygamber’in (s.a.a) Risaletindeki Rolü

Bütün bunlardan ve güçlülerin belasına uğradıktan, Arabın kurtlarına lokma olduktan, kitap ehlinin azgınlarına tutsak düştükten sonra, Allah-u Tebarek ve Teâlâ sizleri babam Muhammed (s.a.a) vasıtasıyla kurtardı. “Ne zaman müşrikler savaş ateşini açtıysa, Allah onu söndürdü”. Ne zaman şeytan kendi boynuzunu çıkardıysa, müşriklerden bir grubun ağzı açıldıysa, (Peygamber s.a.a) kardeşini (Hz. Ali’yi) tehlikenin önüne çıkarıp, müşriklerin ağzını tıkadı. Hz. Ali de düşmanların başını ezmedikçe ve yakılan ateşin alevini kılıcıyla söndürmedikçe geri dönmezdi.

Ali (a.s) Allah’ın zatı için zahmete katlanan, Allah’ın emrinde ciddiyet gösteren, Resulullah’ın yakını ve Allah’ın velilerinin efendisidir. O, hak yolunda kollarını sıvayarak, iyilik istiyor; ciddiyetle çalışarak, bu yolda zahmete katlanıyordu. Ama siz (o dönemde) rahat bir yaşayış yolunu seçip, asayiş ve emniyet içerisinde hayatınızı sürdürerek, bizlerin başına gelen belaların sonucunu bekliyordunuz. Neticenin kimin yararına olacağını öğrenmek istiyordunuz. Savaşlara katılsanız da düşmanla karşılaştığınızda geriye dönüp kaçıyordunuz.

Hz. Ali’nin Hilafetinin Gasp Edilmesi

Şehadet ederim ki babam Muhammed, O’nun kulu ve resulüdür. Allah, onu peygamber olarak göndermeden önce beğenmiş ve yaratmadan önce seçmiştir. Meb’us kılmadan önce, hatta mahlûklar gayb âleminde korkunç perdeler altında saklıyken ve yokluk sınırının eşiğinde bulunurken, onu “Ahmed” (yani beğenilmiş) olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah, işlerin nihayetini ve hadiselerin akışını bilir. Takdir ettiği şeylerin yerlerine vakıftır.

Allah, emrini tamamlamak, kendi hükmünü geçerli ve kesin kılmak, kesin kıldığı kaderlerini icra etmek için, onu peygamber olarak gönderdi. (Resulullah meb’us olduğunda), İnsanlar çeşitli dinlere bölünmüş, her grup kendi ateşinin çevresinde toplanmış bulunuyorlardı. Putlara tapıyor ama Allah’ı tanımaları gerekirken O’nu inkâr ediyorlardı. (Böyle bir dönemde) Allah-u Teala, babam Muhammed’in nuruyla onların üzerine çökmüş olan karanlıkları aydınlığa çevirdi. Kalplerdeki (küfrün) düğümlerini çözdü. Gözlerden şaşkınlık perdelerini giderdi.

Böylece Peygamber, insanlar arasında hidayet işini üstlendi. Sonunda onları sapıklıklardan kurtardı ve kör olan gözleri açtı. Sağlam dine doğru onları hidayet eyledi ve doğru yola onları davet etti.
Bunlardan sonra Allah, Peygamber’inin kendi istek ve rağbetiyle onu bu dünyadan alıp, kendisine doğru götürdü. Böylece Hz. Muhammed, bu dünyanın zorluklarından kurtulup, yüksek meleklerin eşliğinde Rabb’inin rızasıyla kuşatıldı ve yüce mülk sahibi Allah’ın civarına erişti.

Allah’ın Ahdi Unvanı İle Kur’an’a İşaret

Allah’ın seçtiği, beğendiği ve vahyin emini babama selam olsun. Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti onun üzerine olsun.

Sonra mecliste bulunanlara bakarak şöyle dedi:
Ey Allah’ın kulları! Sizler onun emir ve nehiylerinin muhatabı, dinin ve vahyin taşıyıcıları, Allah’ın kendi nefislerine emin kıldığı kimseler ve ümmetlere dinin tebliğcilerisiniz. Allah tarafından hak bir önder (olan Kur’an) sizin aranızdadır.

Bilirsiniz ki Allah’ın sizin üzerinizde hakkı vardır ve o da halef olarak bıraktığı bir emanet olan Allah’ın nâtık kitabı, sâdık Kur’ân’ı, yüce nuru ve parlak ışığıdır. Basiretleri (hidayetleri) aşikârdır. Sırları keşfedilmiş ve açıktır. Zahirleri aydındır. Ona uyanlara gıpta olunur. Kur’an kendisine uyanı, Allah’ın rızasına götürür ve ona kulak vereni kurtuluşa erdirir.

Kur’an vasıtasıyla Allah’ın aydın hüccetleri, açıklanmış azimetlerine (farzlarına), sakındırılmış haramlarına, belli göstergelerine, yeterli burhanlarına, yapılması istenmiş faziletlerine, kullara hibe edilen ruhsatlarına ve yazılı şeriatlarına ulaşılır.

İnsanların Hidayeti İçin İslam Hükümleri

Allah, imanı sizler için şirkten temizlenme vesilesi kıldı. Namazı, kibirden uzaklaşmanız; zekâtı, nefsin yücelmesi ve rızkın çoğalması; orucu, ihlası sabitleştirmek; haccı, dinin temellerini sağlamlaştırmak; adaleti, kalpleri birleştirmek ve bize itaati ise, dinin düzelmesi ve nizamı için farz kıldı.

Biz Ehlibeyti (imametimizi) tefrikadan kurtulmak; cihadı, İslam’a izzet kazandırmak; sabrı, mükâfatı hak etmek; emri bil mârufu, tüm halkın maslahatını korumak ve vâlideyne (baba ve anneye) iyiliği, Allah’ın gazabından kurtulmak için farz kıldı. Sıla-ı Rahîm yapmayı (akrabalarla iyi ilişkide bulunmayı) sayıların çoğalmasına vesile eyledi. Kısası, kanların dökülmesini önlemek; nezre (adağa) vefa etmeyi, Allah’ın bağışına ehil olmak; tartı ve ölçüleri eksiltmeyip hakkınca tutmayı, malların değerinin korunması için farz kıldı. Şarap içmeyi, (kullarını) pisliklerden temizlemek için nehyetti. Başkalarına zina nispetini vermekten kaçınmayı, lanetten korunmak ve hırsızlıktan uzak durmayı, iffet kazanmak için emretti.

Şirki, O’nun Rububiyet’ine olan inancın halis olması için haram kıldı. “Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının”(Âl-i İmran, 102) Allah’a yaraşır bir şekilde takvalı olun ve Müslümanlık dışında dünyadan göçmeyin. Allah’ın emir ve yasaklarına uyun. Zira yalnızca alim kullar Allah’tan korkar.

Daha sonra şöyle buyurdu:
Siz şimdi de benim, babamdan miras alma hakkımın olmadığını mı iddia ediyorsunuz? “Yoksa Cahiliye hükmünü mü arıyorlar (uygulamak istiyorlar)? Halbuki yakin eden bir toplum için hükmü Allah’tan daha güzel olan kim olabilir?” Acaba sizler bilmiyor musunuz? Oysa Fedek’i gasp edenlere güneş gibi aşikâr olmuştur ki ben onun kızıyım? Ondan irs almaktayım. Ey Müslümanlar! Acaba benim mirasım zorla elimden mi alınacak? (Siz buna seyirci mi kalacaksınız?).

Ey Ebu Kuhafe’nin oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin, babandan miras alman ve benim, babamdan miras almamam Allah’ın kitabında mı yazılmıştır? Gerçekten ortaya attığın söz büyük bir iftiradır. Acaba bilerek mi Allah’ın kitabını arkanıza atıp, terk ettiniz? Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki: “Ve Süleyman Davud’dan miras aldı (ona mirasçı oldu).”
Yahya İbn-i Zekeriya’nın kıssasını anlatırken de buyurmuştur: “Dedi ki (Ey Rabb’im!) Bana bir veli lütfet ki benden ve Yakup soyundan miras alsın (mirasçı olsun).” Yine buyurmuştur ki: “Allah’ın kitabında akrabaların bazıları, bazılarına (nispet, miras hususunda) daha evladır.”

Yine buyurmuştur ki: “Allah size evlatlarınız hakkında bir erkeğe iki kadının payını tavsiye eder.”
Yine buyurmuştur ki: “Sizlerden birinin ölümü geldiği zaman kendisinden bir hayır (mal) bırakıyorsa, baba ve annesine ve yakınlarına (verilmesi için) adalet ve iyilik üzere vasiyet etmek, (Allah’tan) takvalılara bir borç olarak yazılmıştır.”

(Kur’ân ayetleri böyle buyururken acaba) sizlere göre benim bir payım yok mu ve benim, babamdan miras almaya hakkım yok mudur?! Acaba Allah, sizlere miras ayetinde bir özellik tanımış da yalnız babamı mı çıkarmıştır? Yoksa sizler “Şüphesiz ayrı ayrı dinlere mensup olan kişiler birbirlerinden miras alamazlar mı?” diyor (ve bu yüzden bana miras hakkı tanımıyorsunuz)? Acaba ben ve babam aynı dine bağlı değil miyiz? Yoksa sizler Kur’an’ın özel ve umumunu (genel hükümlerini ve o hükümlerden istisna edilen durumlarını) benim babam ve amcam oğlundan daha mı iyi bildiğinizi iddia ediyorsunuz? (Ey Ebu Bekir!) Bu eğerli, yularlı ve süslenmiş Fedek devesini al da götür! Ama bil ki mahşere geldiğin gün yaptıklarınla karşılaşacaksın.

O gün ki hâkim Allah’tır ve kefil Hz. Muhammed (s.a.a). Ne güzel gündür o gün; o günde batıla uyanlar ziyana uğrarlar; o zaman pişmanlık da halinize bir yarar sağlamayacaktır. “Her bir sözün (hakikatin) gerçekleşeceği bir yer ve zaman vardır.” “Artık yakında zelil edici azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimi yakalayacağını bileceksiniz.”

Hz. Peygamberin (s.a.a) Çocuklarının İhtiramı

Sonra Ensar’a doğru bakarak şöyle dedi:
Ey yiğitler topluluğu, dinin yardımcıları ve İslam’ın koruyucuları! Benim hakkımda yaptığınız bu gevşeklik ve benden zulümle alınan (Fedek) hususundaki bu gafletiniz nedir? Acaba babam Resulullah (s.a.a) “Kişinin ihtiramı, evlatlarına iyi davranmakla korunur” diye buyurmuyor muydu? Ne çabuk da verdiğiniz ahdi bozdunuz? Sizlerin benim talebimi yerine getirmeye gücünüz var.

Acaba kendi kendinize “Muhammed (s.a.a) öldü mü” diyorsunuz? (Evet, öldü ama bu) bir büyük musibet idi ki bu yüzden hasıl olan boşluk ve vücuda gelen gedik ne de büyüktür. Yeryüzü onun gaybetiyle karardı; yıldızların yüzü tutuldu; ümitler boşa çıktı ve dağlar onun karşısında huşu etti. Ama Resulullah’ın vefatıyla da hadler aşıldı ve hürmetler çiğnendi. Allah’a Andolsun ki benzeri görülmemiş büyük bir musibet idi.

Hz. Peygamberden (s.a.a) Sonra Kur’an’a Amel

Her sabah ve akşam evlerinizde okunan Allah’ın kitabı, bunun vuku bulacağını açıkça ilan etmişti. Ondan önceki peygamberlerin de durumundan haber vermişti. Bu değişmez bir hüküm ve kesin bir kazadan ibaret idi.
Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce peygamberler gelip geçmiştir. Acaba eğer ölürse veya öldürülürse sizler (dinden) geriye mi döneceksiniz? Kim ki dinden geriye dönerse, (bilsin ki) Allah’a asla bir zarar vermez ve Allah şükredenleri mükâfatlandırır.

İnsanlardan Yardım İstemesi

Allah’a andolsun ben Resulullah’ın görüşünden ileri gitmemişim ve onun izni dışında da amel etmemişimdir. Resulullah “Biz Peygamberler taifesi kimseye altın, gümüş, ev ve yer miras olarak bırakmayız. Miras bıraktığımız şey yalnız kitap, hikmet, ilim ve nübüvvettir. Bizden arda kalan ve kullanılabilen her şey, bizden sonraki emir sahibinindir ve o uygun gördüğü şekilde amel edebilir” dediğini işitmiştim. Biz kastettiğin Fedek’in gelirini at ve savaş malzemelerinin alınmasında sarf etmekteyiz ki Müslümanlar onlarla savaşabilsinler; kâfirlerle cihat etsinler; isyancılara ve mürtet fasıklara karşı koyabilsinler. Bu iş Müslümanların oy birliğiyle yapıldı ve ben bu işi kendi kararıma göre yapmadım.

Sizin verdiğiniz mal ve varlık sizin malınızdır. Onu sizin izniniz olmadan sizden alıp biriktirmemekteyiz. Sen babanın ümmetinin efendisisin; evlatların için tertemiz ağaçsın; senin faziletini inkâr edecek değiliz; sizin aslınızı ve fer’inizi ihmal etmiyoruz ve bana bağlı malınız hakkında hükmünüz geçerlidir. Acaba sizin görüşünüze göre bu meselede Fedek meselesinde] değerli babanıza muhalefet mi ediyorum?”

Hz. Fatıma’nın (s.a) Kur’an’la Cevabı

Bunun üzerine Hz. Zehra (s.a) şöyle buyurdu:
Suphanallah! Babam Resulullah (s.a.a) asla Allah’ın Kitabı’ndan sapmadı ve onun ahkâmına karşı gelmedi. Bilakis ona uydu ve surelerinin takipçisiydi. Yoksa hepiniz hainlik etmeye mi toplandınız? Bunu, Peygambere iftira atarak ve batıl sözle delil getirerek mi yapıyorsunuz? Peygamberin vefatından sonra yaptığınız bu hıyanet, tıpkı hayatında yaptığınız düzenlere benziyor. Yine onu öldürmeye kastetmiştiniz.

Bu, Allah’ın kitabı adil bir hakem ve hakkı batıldan ayırt eden sözcüdür ki şöyle buyuruyor: “Allah’ım! Bana bir evlat bağışla ki benim ve Yakup ailesinin varisi olsun” Ve şöyle buyuruyor: “Ve Süleyman Davut’tan miras aldı.” Dolayısıyla Allah-u Teâlâ miras paylarını taksim etmiş, farzları ve mirası kanunlaştırmış, erkek ve kadınların paylarını açıklamıştır. Yalancıların (yani Ebu Bekir’in) şüphelerini ve bahanelerini bertaraf etmiş, gelecekte zanları ve şüpheleri zayi ve batıl etmiştir.

Sizin dediğiniz gibi değildir bu iş. Bilakis heva ve hevesiniz işi size böyle göstermekte ve kendinizi kandırmaktasınız. Öyleyse ben de sabredeceğim. Dedikleriniz ve nispet verdikleriniz konusunda Allah-u Teâlâ’dan yardım diliyoruz.

Ebu Bekir’in Hz. Fatıma’nın (s.a) Doğruluğuna İtirafı
Daha sonra Ebu Bekir, o Hazret’e hitap ederek şöyle dedi: “Allah, Resulü ve onun kızı doğru söylüyorlar. Sen hikmetin madeni, hidayet ve rahmet yerisin. Dinin rüknü ve Allah’ın hüccetinin kaynağısın. Senin doğru sözünü yanlış bilmiyorum ve hitabetinin de inkârcısı değilim. Bu Müslümanlar benim ve senin aranda şahit ve hâkim olsunlar.

Ayrıca Bakınız

Hz. Fatıma
Hz. Fatıma’nın Hutbesinin Arapçası
Fedek

Kaynakça

İbn-i Tayfur, Ebu’l Fazl Ahmed b. Ebu Tahir, Belagatu’n-Nisa, Beyrut, Daru’l Adva, 1420 /1999.
Belagatu’n-Nisa, s. 20, 26.

Keşfu’l Ğumme, s. 480, 492.

Bibliyografi

Fedek hutbesinin metni.
İbn-i Tayfur, Ebu’l Fazl Ahmed b. Ebu Tahir, Belagatu’n-Nisa, Beyrut, Daru’l Adva, 1420 /1999.

[göster]

vte

Hz. Fatıma (s.a)

Ey vay Evs ve Hazrec oğulları! Sizin gözünüzün önünde babamın mirasını elimden alacaklar, sizler buna şahit olup susacak ve topluca bunu duyup kendinizi kenara mı çekeceksiniz?! Halbuki hepinize yardım çağrısında bulunmuşum ve siz de haberdarsınız.

Sizlerin güç ve sayısı yeterlidir. Elinizde silah ve kalkan vardır. Acaba nasıl oluyor da yardım çağrısını duyup icabet etmiyorsunuz? Feryadımızı işitiyor ama bizim yardımımıza koşmuyorsunuz? Oysaki sizler “cesur insanlar” diye tanınmışsınız; iyilik ve salah ile marufsunuz.

Sizler seçkinler ve beğenilmişlersiniz. Araplarla savaştınız; çetinlik ve zorluklara karşı koydunuz; kabilelerle karşı karşıya geldiniz ve kahramanlarla mücadele eylediniz. Nice uzun zamanlar biz Ehlibeyt size emrettiğimizde siz hep itaat ediyordunuz. Nihayet İslam değirmeni bizlerin ekseninde dönmeye başladı; nimet ve rızk çoğaldı; şirkin sesi kesildi; iftiracıların coşkusu yattı; küfrün ateşi söndü; fitnenin çağrısı sustu ve dinin nizamı güçlendi. Öyleyse neden hak aşikâr olduktan sonra şaşkınlığa düştünüz; gerçekler ilan olduktan sonra onu tekrar gizlemeye yöneldiniz; hakka yöneldikten sonra geriye döndünüz ve iman ettikten sonra şirke düştünüz?!

Neden antlarını bozan ve Resulullah’ı çıkarmaya yeltenenlerle savaşmıyorsunuz? Oysaki ilk olarak onlar (savaşı) başlattılar. Yoksa onlardan mı korkuyorsunuz? Oysaki gerçek iman sahibi iseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan Allah’tır. (yani neden bu hilafeti gasp edenler anlaşmalarını çiğneyerek Resulullah’la Hz. Ali hakkındaki ahitlerine vefa göstermediler? Neden sizler onlarla savaşmıyor ve Hz. Ali’yi savunmuyorsunuz?)
Ben, sizlerin alçalmaya yöneldiğinizi ve yöneticilik makamına layık olanı bu makamdan uzaklaştırdığınızı görüyorum. Sizler rahatlık ve zevke çekildiniz. Darlıktan kaçıp genişliğe ve refaha meylettiniz. Ruhunuza yerleşen marifet ve anlayışları çıkarıp attınız; afiyetle yediğiniz şeyi geri kustunuz. “Eğer, sizler ve yeryüzünde bulunan herkes kâfir olsalar, (Allah’a bir zarar veremezler.) Çünkü gerçekten Allah ganidir ve övülendir.”

İnsanlara Hüccetin Tamamlanması

Bilin ki ben, sizlerin bize arka çıkmayacağınızdan, bizi yalnız bırakacağınızdan, kalbinizde yerleşen hainlikten haberdar olmama rağmen bu sözleri size söyledim. (Bunların sizi etkilemeyeceğini biliyordum). Ama bunlar ruhun taşkınlığı, gazabın taşması, tahammülün sona ermesi neticesinde içimde toplanan dile getirdiğim dertlerimdi ve bu sözler benim size karşı hüccetimdir. Evet, alın götürün onu (hilafeti) ve yükleyin yükünüzü! Ama bilin ki bu devenin sırtı yaralı ve ayakları da aşınmıştır.

O, sizlere sürekli utanç kaynağı olacak, üzerinizde de Allah’ın gazabı ve ebedi bir utanç dağı olarak sizi, yürekleri kapsayan Allah’ın ebedi ateşine götürecektir. Bilin ki yaptıklarınız Allah’ın gözü önündedir. “Zalimler yakında nasıl bir akıbete (azaba) duçar olacaklarını bilecekler.”

Ben, sizleri önünüzde bulunan şiddetli azaptan korkutanın kızı, Fatıma’yım. Öyleyse “Siz amel edin, şüphesiz biz de amel etmekteyiz.” “Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz.”

Ebu Bekir’in Hz. Peygamberden (s.a.a) Yalan Rivayeti

Daha sonra Ebu Bekir Hz. Zehra’ya (s.a) cevap olarak şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın kızı! Babanız müminlere karşı çok duygulu, yüce, şefkatli ve merhametli idi. Kâfirlere karşı ise, şiddetli idi. Onun nesebini araştıracak olursak, senin baban olduğunu görürüz ve başka kadınların babası değil. Senin kocan ve eşin Ali’nin onun kardeşi olduğunu görürüz, diğer dostların kardeşi değil. Hem de Peygamber onu bütün yakınlarından daha fazla seviyordu ve her büyük işte de Resul-i Ekrem’le hareket ederdi.

Sizi saadetli kimse dışında kimse sevmez. Size bedbaht ve kötü kimseler dışında kimse düşmanlık etmez. Muhakkak siz Resulullah’ın tertemiz itreti ve Allah’ın seçkinlerisiniz. Bizi cennete götüren yollara ve hayırlara rehberlik edenlersiniz. Sen ey kadınların en seçkini ve peygamberlerin en hayırlısının kızı! Sözünde sadık [doğrucu], çok akıllı ve bilgilisin. Hakkından mahrum edilmemelisin. Hiç kimse senin doğru sözüne ve hakkına mani olmamalıdır.
 
آخرین ویرایش توسط مدیر:
بسم الله الرحمن الرحیم
ا اَجْمَعَ اَبُوبَكْرٍ عَلى مَنْعِ فاطِمَةَ عليها السلام فَدَكاً وَ صَرَفَ عامِلَها مِنْها وَ بَلَغَها ذَلِكَ، لاثَتْ خِمارَها عَلى رَأْسِها وَ اشْتَمَلَتْ بِجِلْبابِها، وَ اَقْبَلَتْ فى لُمَّةٍ مِنْ حَفَدَتِها وَ نِساءِ قَوْمِها، تَجُرُّ أَدْراعَها، تَطَأُ ذُيُولَها، ما تَخْرِمُ مِشْيَتُها مِشْيَةَ رَسُولِ اللّه‏ِ صلى ‏الله ‏عليه‏ و ‏آله حَتّى دَخَلَتْ عَلى اَبِى ‏بَكْرٍ الْمَسْجِدَ وَ هُوَ فى حَشْدٍ مِنَ الْمُهاجِرِينَ وَ الاَْنْصارِ وَ غَيْرِهِمْ. فَنِيطَتْ دُونَها وَ دُونَ النّاسِ مُلاءَةٌ فَجَلَسَتْ.

ثُمَّ أَنَّتْ أَنَّةً ارْتَجَّتْ لَهَا الْقُلُوبُ وَ ذَرَفَتْ لَهَا الْعُيُونُ وَ اَجْهَشَ الْقَوْمُ لَها بِالْبُكاءِ وَ النَّحِيبِ، فَارْتَجَّ الْمَجْلِسُ… ثُمَّ اَمْهَلَتْ هُنَيَّةً حَتّى اِذا سَكَنَ نَشِيجُ الْقَوْمِ وَ هَدَأَتْ فَوْرَتُهُمْ، اِفْتَتَحَتِ الْكَلامَ بِحَمْدِ اللّه‏ِ وَ الثَّناءِ عَلَيْهِ وَ الصَّلاةِ عَلى رَسُولِهِ، فَعادَ الْقَوْمُ فى بُكائِهِمْ، فَلَمّا اَمْسَكُوا عادَتْ عليهاالسلام فى كَلامِها فَقالَتْ:

آن گاه كه ابوبكر تصمیم قطعى گرفت فدك را از دست حضرت فاطمه علیه السلام بگیرد، نماینده ى او را از فدك بیرون راند. این خبر به حضرتش رسید. او مقنعه بر سر كرد و پوشش سرتاسرى پوشید و در میان بانوان خدمت گزار و خویشاوند به راه افتاد. لباس هاى او به زمین كشیده مى ‏شد و زیر پایش مى رفت. راه رفتن او از راه رفتن پیامبر صلى الله علیه و‏ آله و سلم چیزى كم نداشت و آن را به یاد مى آورد.

در مسجد وارد بر ابوبكر شد كه با بسیارى از مهاجران و انصار و دیگر مردمان نشسته بود. پس میان مردمان و حضرتش پرده‏ اى آویخته شد. آن حضرت نشست و آه جان سوزى كشید كه دل ها لرزید و اشك ها فرو ریخت و صداى گریه و ناله از مردمان برخاست و مجلس به هیجان رفت.

آن گاه لحظه ‏اى درنگ فرمود تا مردمان آرام گرفته از خروش افتادند. آن گاه سخن خویش را با حمد و ستایش خداوند و درود بر پیامبر صلی ‏الله‏ علیه‏ و‏ آله ‏و سلم آغاز فرمود. مردمان دوباره به گریه افتادند. همین كه از گریه باز ایستادند، براى بار دوم آغاز سخن كرده و این گونه فرمود:

قسمت اول خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

When Abū Bakr decided to take away the property of Fadak from the possession of Fatima, upon her be peace, he first discharged her deputy from there, and then the news travelled around and reached the Highnesses Fatima upon her be peace.
Therefore, she veiled her head, covered her body with the long robe, covering herself entirely from the top to toe ,and along with her lady companions and servants she set out for the mosque of the Holy Prophet, bless be upon him and his Descendants.
The manner of her walking resembled entirely the manner of the Holy Prophet’ walking,
Except that the end of her loose garment was touching the ground.
She arrived at the mosque and found that Abū Bakr was sitting with some Muslims: the Mohājirs and Ansārs.
As she entered the mosque, a curtain was put up between the ladies and the men sitting
On the other side

When they were all seated on either side of the curtain, the Highnesses Fatimah let out such a lamentation that made the people sitting there weep so loudly that the mosque reverberated with the sound of their weeping.And then, when there was a pause and the sound of weeping subsided, she began dressing the amazing expecting people

She said:
‘I commence my speech by praising Allah and expressing my gratitude to Him.’
And then she continued by calling Allah’s blessings upon the prophet, bless be upon him and his Descendants, at which there was another round of weeping and wailing on part of the people in the mosque.
When again there was silence, the Highnesses Fatima continued her speech by saying:





قسمت دوم خطبه فدکیه

اَبْتَدِءُ بِحَمْدِ مَنْ هُوَ اَوْلى بِالْحَمْدِ وَ الطَّوْلِ وَ الْمَجْدِ. اَلْحَمْدُ للّه‏ِِ عَلى ما اَنْعَمَ، وَ لَهُ الشُّكْرُ عَلى ما اَلْهَمَ، وَ الثَّناءُ بِما قَدَّمَ، مِنْ عُمُومِ نِعَمٍ ابْتَدَأَها، وَ سُبُوغِ آلاءٍ اَسْداها، وَ اِحْسانِ مِنَنٍ والاها.

اَحْمَدُهُ بِمَحامِدَ جَمَّ عَنِ الاِْحْصاءِ عَدَدُها، وَ نَأى عَنِ الْمُجازاةِ أَمَدُها،: وَ تَفاوَتَ عَنِ الاِْدْراكِ أَبَدُها، وَ نَدَبَهُمْ لاِسْتِزادَتِها بِالشُّكْرِ لاِتِّصالِها، وَ اسْتَخْذَى الْخَلْقَ بِاِنْزالِها، وَ اسْتَحْمَدَ اِلَى الْخَلائِقِ بِاِجْزالِها، وَ ثَنّى بِالنَّدْبِ اِلى اَمْثالِها.

وَ اَشْهَدُ اَنْ لا اِلهَ اِلاَّ اللّه‏ُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ، كَلِمَةٌ جَعَلَ الاِْخْلاصَ تَأْوِيلَها، و ضَمَّنَ الْقُلُوبَ مَوْصُولَها، وَ اَبانَ فِى الْفِكَرِ مَعْقُولَها. اَلْمُمْتَنِـعُ مِنَ الاَْبْصارِ رُؤْيَتُهُ، وَ مِنَ الاَْلْسُنِ صِفَتُهُ، وَ مِنَ الاَْوْهامِ الاِْحاطَةُ بِهِ. اِبْتَدَعَ الاَْشْياءَ لا مِنْ شَىْ‏ءٍ كانَ قَبْلَها، وَ اَنْشَأَها بِلاَ احْتِذاءِ اَمْثِلَةٍ اِمْتَثَلَها.

كَوَّنَها بِقُدْرَتِهِ، وَ ذَرَأَها بِمَشِيَّتِهِ، مِنْ غَيْرِ حاجَةٍ مِنْهُ اِلى تَكْوِينِها، وَ لا فائِدَةٍ لَهُ فى تَصْوِيرِها، اِلاَّ تَثْبِيتاً لِحِكْمَتِهِ، وَ تَنْبِيهاً عَلى طاعَتِهِ، وَ اِظْهاراً لِقُدْرَتِهِ، وَ دَلالَةً عَلى رُبُوبِيَّتِهِ وَ تَعَبُّداً لِبَرِيَّتِهِ، وَ اِعْزازاً لِدَعْوَتِهِ. ثُمَّ جَعَلَ الثَّوابَ عَلى طاعَتِهِ وَ وَضَعَ الْعِقابَ عَلى مَعْصِيَتِهِ، ذِيادَةً لِعِبادِهِ عَنْ نَقِمَتِهِ، وَ حِياشَةً لَهُمْ اِلى جَنَّتِهِ.

سخنم را با ستایش خدا آغاز می ‏كنم. ستایش آن ‏كه به سپاس و بخشش و بزرگى سزاوارتر است. تمامى ستایش و سپاس ویژه ى خداوند نیكى و الهام است.

بر عطایاى پیشین و فراگیر و بر احسان هاى فرو ریخته و نیكى هاى پیاپى، او را ثنا مى گویم؛ به خاطر احسان هایى بى‏شمار كه در سپاس نگنجد و ادراك و هوش بشر را احاطه بر حدود آن ها نا ممكن باشد. خداوند كه براى پیوستگى نیكى ها، مردمان را به سپاس فراخوانده و براى سرشارى آسودگی ‏ها، به فروتنى وا داشته و بر دوباره‏ طلبى احسان ها، دعوت كرده تا آن ها را بیشتر و برتر بخشایش كند و گواهى مى دهم كه خداوندگارى به جز اللّه‏ نیست،

یگانه ‏اى كه انبازى بر او نبوده؛ [لا إله إلاّ اللّه‏] كلمه اى است كه خداوند تحقّق و تجسّم بیرونى آن را اخلاص مردمان قرار داده و آن‏چه از آن [لا إله إلاّ اللّه‏] قابلیت دریافت دارد، در دل ها به ودیعت نهاده [توحید فطرى]. [او از توحید] آن چه قابل تعقّل است، در اندیشه ها روشن كرده است.

خداوندى كه چشم ها را توان دیدنش نبوده و زبان ها را یاراى توصیف او نباشد و اندیشه ها را گنجایش احاطه بر او نیست تنها اوست كه اشیاء را بدون ماده اى پیشین، آفرید و آن ها را بى‏طرح و نقشه اى به ظهور آورده است. ( خطبه فدکیه حضرت صدیقه طاهره )

پس اشیاء را تنها به قدرت خود، هستى بخشید و به خواست خود پدیدار نمود. او كه نیازى به ایجاد هستى نداشته و در صورتگرى آن ها بهره‏ ى برایش نیست؛ مگر آن كه نشان دهد حكمت خود را و بیدار كند آفریده ها را در فرانبردارى و نمایش دهد.

توانایى اش را و مردمان را به پروردگارى خود رهنما باشد و ایجاد نماید بندگى را در آفریدگان و نیرومندى و شكوه بخشد دعوت خود را از بندگان! آن گاه براى سوق آنان به بهشت و فرمان ‏بردارى خود، پاداش و براى بازدارى شان از دوزخ و سرپیچى از فرمانش، كیفر آورده است.

قسمت دوم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Praise is to Allah for what He has bestowed to us by His Grace;
All gratitude is to Allah for what He has inspired us with, and all thanks and eulogies be for what He has in advance granted us [in the form of varied graces],
And the Abundant goods that He has bestowed upon human beings

Praise be to Allah for the benefits that He has made, One after another [for all the creatures], The amount is beyond the possibility of enumeration

،And the extent is limitless, And the eternal nature is beyond human comprehension

He called upon His creatures to express their gratitude to Him for His constant blessings.’ ,
And abundant increase and He caused human beings to praise Him for increasing the Abundance of these benefits, and then doubled these benefits for their imploring it.

‘I bear witness that there is no god but Allah, the Only One without any companion;
A statement which by its implication purifies all hearts, the beholdereyes fall short of seeing Him, and the describers’ imaginations are not able to depict Him..Nobody can describe Him
He originated the creatures through His of nothing Power; He did it without any model or pre-planning or any priority,
And caused them to come into being by His Might.

He created them by His will to create, not due to any need on Allah’s part of bringing them
In to being, nor for any benefit to Him by giving them forms,
But only in order to establish the Proof of His wisdom and as a proclamation that creatures obey Him,
And in order to manifest His creative ability and enthrall creation to perform their duty and devotion to Him – to Exalt His invitation.
And then Allah rewarded those obedient to Him and chastised those who rebelled, so as
to guard His creation against His chastisement,
And to lead them towards His acceptance and pleasure.



قسمت سوم خطبه فدکیه​

وَ اَشْهَدُ اَنَّ أَبِى مُحَمَّداً صلى‏ الله‏ عليه ‏و‏آله عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ، اِخْتارَهُ قَبْلَ اَنْ يَجْتَبِلَهُ، وَ اصْطَفاهُ قَبْلَ اَنْ يَبْتَعِثَهُ، وَ سَمّاهُ قَبْلَ اَنْ يَسْتَنْجِبَهُ..
اِذِ الْخَلائِقُ بِالْغَيْبِ مَكْنُونَةٌ، وَ بِسِتْرِ الاَْهاوِيلِ مَصُونَةٌ، وَ بِنِهايَةِ الْعَدَمِ مَقْرُونَةٌ، عِلْماً مِنَ اللّه‏ِ تَعالى بِمَآئِلِ الْأُمُورِ، وَ اِحاطَةً بِحَوادِثِ الدُّهُورِ، وَ مَعْرِفَةً بِمَواقِعِ الْمَقْدُورِ.

اِبْتَعَثَهُ اللّه‏ُ اِتْماماً لِأَمْرِهِ، وَ عَزِيمَةً عَلى اِمْضاءِ حُكْمِهِ، وَ اِنْفاذاً لِمَقادِيرِ حَتْمِهِ. فَرَأَى الْأُمَمَ فِرَقاً فى اَدْيانِها، عُكَّفاً عَلى نِيرانِها، عابِدَةً لاَِوْثانِها، مُنْكِرَةً للّه‏ِِ مَعَ عِرْفانِها. فَأَنارَ اللّه‏ُ بِأَبِى مُحَمَّدٍ صلى‏ الله‏ عليه ‏و‏آله ظُلَمَها، وَ فَرَّجَ عَنِ الْقُلُوبِ بُهَمَها، وَ جَلا عَنِ الاَْبْصارِ عَمَهَها، وَ عَنِ الاَْنْفُسِ غُمَمَها..

وَ قامَ فِى النّاسِ بِالْهِدايَةِ، فَاَنْقَذَهُمْ مِنَ الْغَوايَةِ، وَ بَصَّرَهُمْ مِنَ الْعَمايَةِ، وَ هَداهُمْ اِلَى الدِّينِ الْقَوِيمِ، وَ دَعاهُمْ اِلَى الطَّرِيقِ الْمُسْتَقِيمِ. ثُمَّ قَبَضَهُ اللّه‏ُ عَزَّ وَ جَلَّ اِلَيْهِ قَبْضَ رَأْفَةٍ وَ رَحْمَةٍ وَ اخْتِيارٍ، رَغْبَةً بِمُحَمَّدٍ صلى‏ الله ‏عليه ‏و‏آله عَنْ تَعَبِ هَذِهِ الدَّارِ،

مَوْضُوعاً عَنْهُ اَعْباءُ الاَْوْزارِ، مَحْفُوفاً بِالْمَلائِكَةِ الاَْبْرارِ، وَ رِضْوانِ الرَّبِّ الْغَفّارِ، وَ مُجاوَرَةِ الْمَلِكِ الْجَبّارِ. صَلَّى اللّه‏ُ عَلى أَبِى، نَبِيِّهِ، وَ أَمِينِهِ عَلَى الْوَحْىِ وَ صَفِيِّهِ، وَ خِيَرَتِهِ مِنَ الْخَلْقِ وَ رَضِيِّهِ. فَعَلَيْهِ الصَّلاةُ وَ السَّلامُ وَ رَحْمَةُ اللّه‏ِ وَ بَرَكاتُهُ. ( خطبه فدکیه حضرت صدیقه طاهره )

و گواهى مى دهم كه پدرم «محمّد صلى ‏الله‏ علیه‏ و‏ آله» بنده و فرستاده ى اوست. همو كه پیش از آفرینش، او را برگزید و قبل از بعثت، گزینش كرد و پیش از انتخاب، او را نام نهاد. و این گزینش هنگامى بود كه آفریدگان در جایگاه غیب پوشیده بودند و در پس پرده هاى هولناك در امان و با پَسین دیواره ى نیستى همگون بودند؛ چرا كه خداوند به سرانجام كارها آگاه و به پدیده ها تا انتهاى بى انتها چیره و به شدنی ‏ها و مقدورات داناست.

خداوند او را بر انگیخت تا فرمانش را اتمام، حكمش را امضاء و تقدیر حتمی ‏اش را اجرا فرماید. آن‏ گاه رسول خدا امت ها را در ادیان خود پراكنده دید؛ چرا كه گرد آتش [شرك] می ‏چرخند و بت ‏ها را می ‏پرستند و با وجود معرفت [فطرى]، خدا را انكار مى كنند.

از آن روى خداوند به وسیله ‏ى پدرم محمّد صلى الله علیه ‏و ‏آله و سلم تاریكى هاى شرك و ابهام ‏ها را از دل ها زدود و پرده هاى تاریك را از دیده ها كنار زده، روشن نمود و ابرهاى تیره ى نادانى را از جان ها برداشت. در میان مردمان به راهنمایى پرداخت و آنان را از غفلت و گمراهى رهایى بخشید و از نابینایى به بصیرت بُرد و به دین استوار رهنمون شده و به راه هموار و درست دعوت كرد.

سپس خداوند با رأفت و مهر و اختیار خویش او را برگرفت تا از رنج این جهان برهاند و سنگینى ها و سختی ‏هاى نبوّت را از دوشش بردارد. پس او را برگرفت و به جهان دیگر بُرد، به همراهى فرشتگان نیكوكار و در پرتو خشنودى پروردگار آمرزنده و همسایگى پادشاه پیوند دهنده. درود خدا بر پدرم، فرستاده و امانت دار وحى او و برگزیده و نیكوكار در میان آفریدگان و مورد خشنودى آفریدگار) پس بر او باد درود و سلام و رحمت و بركات خداوند!

قسمت سوم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

I bear witness that my father, Mohammad, bless be upon him and his Descendants, is His Servant and Messenger, and Allah named him Mohammad even before he had created him.And He chose him above all the entire beings before He commissioned him with the Mission.

And He chose him above all the entire beings before He commissioned him with the Mission.
He did it before all creation was still uncreated,
They were still waiting to be created,
They were held up still in the pitch darkness nearer to the limits of non-existence.
Since Allah’s knowledge of all affairs, and aware of all the finals and also He is dominant of all creatures, and He knows all of the destinies.

And His comprehension of all that was to happen,
Raised him, (Mohammad), in order to fulfill His plan, with a resolution to achieve what He commanded, and to enforce what He ordained as inevitable.

Mohammad, bless be upon him and his Descendants, saw various people divided into sects of various religions,
Secluded around their sacred fires,
Worshipping their idols,
Denying Allah, despite the wish to worship Allah being built within their soul when born.

So Allah illuminated the darkness by the virtue of Mohammad, blesses be upon him and his Descendants, removed from the hearts the darkness of uncertainty, and lifted perplexity
From the visions .

Allah made him rise amongst the people as a source of guidance,
And set them free from waywardness,
And gave them vision releasing them from blindness,
(Lack of insight), and guided them towards the secure religion.
And he summoned them toward the righteousness and the straight path.

then Allah took him, Mohammad, bless be upon him and his Descendants,back with kindness and the option of goodness and inclination and preference (the option to stay or to die).
Thus Mohammad, bless be upon him and his Descendants, is now in comfort and free of the toils and tribulations of this world,
Allah’s angels are gathered around him,
He is covered by the pleasure of the All-Sustaining, and All-Forgiving Allah.
He is in the environs of the Almighty King of the kings.

May praise of Allah be upon my father,
The Prophet of Him,
He was trusted the revelation, by the Almighty,
He was the Divine chosen and the selected one from amongst Allah’s creation,
The one with whom Allah is most pleased.
May peace be upon him and may Allah’s Mercy and Benefaction be on him.



قسمت چهارم خطبه فدکیه​

ثُمَّ الْتَفَتَتْ عليهاالسلام اِلى أَهْلِ الْمَجْلِسِ وَ قالَتْ لِجَمِيعِ الْمُهاجِرِينَ وَ الاَْنْصارِ: وَ اَنْتُمْ، عِبادَ اللّه‏ِ، نَصْبُ أَمْرِهِ وَ نَهْيِهِ، وَ حَمَلَةُ دِينِهِ وَ وَحْيِهِ، وَ أُمَناءُ اللّه‏ِ عَلى اَنْفُسِكُمْ، وَ بُلَغاؤُهُ اِلَى الْأُمَمِ حَوْلَكُمْ، زَعِيمُ حَقٍّ للّه‏ِِ فِيكُمْ، وَ عَهْدٌ قَدَّمَهُ اِلَيْكُمْ.

آن گاه او بر مردمان توجّهى نمود و تمامى مهاجران و انصار را خطاب نموده، فرمود: و شما بندگان خدا و پرچم هاى بر افراشته ى امر و نهى خداييد و حاملان دين و وحى او، از سوى خداوند امانت دار برگروه خود و مبلّغ بر امت ‏هاى اطرافتان! رهبر بر حقِّ خداوند [امام اميرالمؤمنین] در ميان شماست، او پيمانى است از زمان هاى پيشين با شمايان.

قسمت چهارم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Then the Highnesses Fatima , upon her be peace, turned to the people – the Mohājirs and Ansārs –gathering in the mosque and commenced her sermon as:
‘You are Allah’s servants,
Who are ordered to carry out His commands for what is obligatory and what is forbidden.
You are the carriers of the burden of Allah’s religion and revelations.
You are entrusted with the trusteeship of yourselves.
You are charged with the propagation of Allah’s Message to all people in the world.
Now, the Leader of the Truth, Ali, is amongst you.
He is the same man, the man who pledge that he would be with you long before [at the Ghadir-i- khum].



قسمت پنجم خطبه فدکیه​

وَ نَحْنُ بَقِيَّةٌ اِسْتَخْلَفَها عَلَيْكُمْ، وَ مَعَنا كِتابُ اللّه‏ِ النّاطِقُ، وَ الْقُرْآنُ الصّادِقُ، وَ النُّورُ السّاطِعُ، وَ الضِّياءُ اللاّمِعُ، بَيِّنَةٌ بَصائِرُهُ، وَ آىٌ مُنْكَشِفَةٌ سَرائِرُهُ، و بُرْهانٌ فِينا مُتَجَلِّيَةٌ ظَواهِرُهُ، مُدِيمٌ لِلْبَرِيَّةِ اسْتِماعُهُ، مُغْتَبِطَةٌ بِهِ اَشْياعُهُ…

قائِدٌ اِلَى الرِّضْوانِ اتِّباعُهُ، مُؤَدٍّ اِلَى النَّجاةِ اسْتِماعُهُ، فِيهِ تِبْيانُ حُجَجِ اللّه‏ِ الْمُنَوَّرَةِ، وَ مَواعِظُهُ الْمُكَرَّرَةُ، وَ عَزَائِمُهُ الْمُفَسَّرَةُ، وَ مَحارِمُهُ الْمُحَذَّرَةُ، وَ اَحْكامُهُ الْكافِيَةُ، وَ بَيِّناتُهُ الْجالِيَةُ، وَ جُمَلُهُ الشّافِيَةُ، وَ فَضائِلُهُ الْمَنْدُوبَةُ، وَ رُخَصُهُ الْمَوْهُوبَةُ، وَ رَحْمَتُهُ الْمَرْجُوَّةٌ وَ شَرائِعُهُ الْمَكْتُوبَةُ.

و اكنون ماییم یادگاران خداوند در میان شما؛ همراه ماست كتاب گویاى او و قرآن راستین و نور فراگیر و پرتو تابان؛ بینش هایش آشكار و نشانه هایى كه پنهانى هایش روشن است، برهانى است در میان ما كه خود را بر آفریدگان نشان دهد. امكان شنیدنش هموار و پیوسته است. دیگران بر پیروانش غبطه و سرشك دارند.

پیرویش به ‏سوى رضوان رهنماست. آن كه گوش هوش به آن فرا دارد، رهایى یابد. در آن كتاب است، حجّت هاى محكم و روشن خداوند؛ اندرزهایش پیاپى، مفروضاتش [واجبات] بى‏ پرده، نارواهایش [محرّمات] بازداشته شده و احكامش كافى و كارساز. دلایلش متجلّى و واضح، دستوراتش شفابخش، برترى ‏هایش جذّاب و گیرا، ترخیص هایش در دست، مهرش امیدآور و راه هایش مشخص و برنبشته است.

قسمت پنجم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

And now, it is we, the remnant [of Allah] left behind for you along with the illuminate Book,
The true Qur’an ,The radiant light, The effulgent radiation
Its proofs are manifest,
And its obscurities are clarified
That which is apparent of it, is clear,
It is a logic among us ,
It’s hearable easily and constantly.
And those who follow it are the envy of all the rest.

Those who follow its path are led into Allah’s pleasure,
Those who heed it are led towards salvation,
And by Qur’an are attained the enlightened arguments
Of Allah, a and his elucidated intentions.
And whatever is forbidden and has been warned against,
And the self-evident proofs that have been made clear,
And sufficient proofs and the virtues that are desirable;
And the indulgence of Allah that was divinely bestowed,
And the divine laws that have been recorded,
And His kindness is hope-inspiring,
And His orders are healing.



قسمت ششم خطبه فدکیه​

فَفَرَضَ اللّه‏ُ الاْءِيمانَ تَطْهِيراً لَكُمْ مِنَ الشِّرْكِ، وَ الصَّلاةَ تَنْزِيهاً لَكُمْ عَنِ الْكِبْرِ، وَ الزَّكاةَ تَزْكِيَةً لِلنَّفْسِ وَ تَزْيِيداً فِى الرِّزْقِ، وَ الصِّيامَ تَثْبِيتاً لِلاِْخْلاصِ، وَ الْحَجَّ تَشْيِيداً لِلدِّينِ وَ اِحْياءً لِلسُّنَنِ وَ اِعْلاناً لِلشَّرِيعَةِ، وَ الْعَدْلَ تَنْسِيقاً لِلْقُلُوبِ.

وَ تَمْكِيناً لِلدِّينِ، وَ طاعَتَنا أَهْلَ الْبَيْتِ نِظاماً لِلْمِلَّةِ. وَ إِمامَتَنا أَماناً مِنَ الْفُرْقَةِ، وَ الْجِهادَ عِزّاً لِلاِْسْلامِ، وَ الصَّبْرَ مَعُونَةً عَلَى اسْتِيجابِ الْأَجْرِ، وَ الْأَمْرَ بِالْمَعْرُوفِ مَصْلَحَةً لِلْعامَّةِ، وَ النَّهْىَ عَنِ الْمُنْكَرِ تَنْزِيهاً لِلدِّينِ، وَ بِرَّ الْوالِدَيْنِ وِقايَةً مِنَ السَّخَطِ، وَ صِلَةَ الاَْرْحامِ مَنْسَأَةً فِى الْعُمْرِ وَ مَنْماةً لِلْعَدَدِ، وَ الْقِصَاصَ حَقْناً لِلدِّماءِ، وَ الْوَفاءَ بِالنَّذْرِ تَعْرِيضاً لِلْمَغْفِرَةِ، وَ تَوْفِيَةَ الْمَكايِيلِ وَ الْمَوازِينِ تَغْيِيراً لِلْبَخْسِ،

وَ النَّهْىَ عَنْ شُرْبِ الْخَمْرِ تَنْزِيهاً عَنِ الرِّجْسِ، وَ اجْتِنابَ قَذْفِ الْمُحْصَناتِ حِجاباً لِلَّعْنَةِ، وَ مُجانَبَةَ السَّرِقَةِ اِيجاباً لِلْعِفَّةِ، وَ التَّنَزُّهَ عَنْ أَكْلِ مالِ الْيَتِيمِ وَ الاِْسْتِيثارِ بِهِ إِجارَةً مِنَ الظُّلْمِ، وَ النَّهْىَ عَنِ الزِّنا تَحَصُّناً مِنَ الْمَقْتِ، وَ الْعَدْلَ فِى الاَْحْكامِ اِيناساً لِلرَّعِيَّةِ، وَ تَرْكَ الْجَوْرِ فِى الْحُكْمِ اِثْباتاً لِلْوَعِيدِ، وَ حَرَّمَ اللّه‏ُ الشِّرْكَ اِخْلاصاً لَهُ بِالرُّبُوبِيَّةِ. فَـ «اتَّقوُا اللّه‏َ حَقَّ تُقاتِهِ وَ لاتَمُوتُنَّ اِلاّ وَ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ»

وَ لا تَتَوَلَّوْا مُدْبِرِينَ، وَ اَطِيعُوهُ فِيما أَمَرَكُمْ بِهِ وَ انْتَهُوا عَمّا نَهاكُمْ عَنْهُ، وَ اتَّبِعُوا الْعِلْمَ وَ تَمَسَّكُوا بِهِ، فَـ «اِنَّما يَخْشَى اللّه‏َ مِنْ عِبادِهِ الْعُلَماءُ» فَاحْمَدُوا اللّه‏َ الَّذِى بِعَظَمَتِهِ وَ نُورِهِ ابْتَغى مَنْ فِى السَّماواتِ وَ مَنْ فِى الْأَرْضِ اِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ، فَنَحْنُ وَسِيلَتُهُ فى خَلْقِهِ وَ نَحْنُ آلُ رَسُولِهِ وَ نَحْنُ خاصَّتُهُ وَ مَحَلُّ قُدْسِهِ وَ نَحْنُ حُجَّةُ غَيْبِهِ وَ وَرَثَةُ اَنْبِيائِهِ.

از آن پس، خداوند ایمان را به خاطر شرك زدایى از شمایان، برنوشت و نماز را براى رهایى شما از كبر و خودبزرگ بینى و زكات را براى تزكیه ى نفس و افزونى روزیتان و روزه را براى پایدارى اخلاص آورد و حج را براى استوارى دین و احیاى سنّت ها و اعلان عمومى شریعت [اسلام] و عدالت را براى همسویى دل ها و تثبیت دین و پیروى ما اهل بیت را مایه ى هم آهنگى ملّت قرار داد. ( خطبه فدکیه حضرت صدیقه طاهره )

پیشوایى ما را امنیت از پراكندگى و جهاد را شكوه و بزرگى اسلام و شكیبایى را ابزار جلب پاداش، پیشنهاد داد. هم چنین امر به معروف را مصلحت مردمان و نهى از منكر را سبب دورى آیین از كاستی ‏ها و نیكى به پدر و مادر را نگهبان از ناخشنودى خداوند و رسیدگى به ارحام وخویشان را زمینه ى درازى عمر و افزونى شمار مردمان توصیه فرمود. قصاص را براى حفاظت خون ها و وفاى به نذر را زمینه ى آمرزش، كمال و پُرى پیمانه ها و ترازوها را براى جلوگیرى از كاستى اموال تشریع كرد.

ناروایى ** خوارى را مایه ‏ى دورى از پلیدى و پرهیز از نسبت ناروا به بانوان پاك دامن را حصار از طرد و لعن. پرهیز از دزدى را موجب پاكى و عفّت آورد و پارسایى و خوددارى از تصرّف اموال یتیمان و خوردن آن را براى دورى از ظلم و ستم قرار داد.

بازدارى از زنا را براى حصار از ورود خشم الهى و عدالت در احكام را مایه ى اُنس مردمان و رعایا و ترك ستم در حكم قاضى را زمینه ى اثبات وجود كیفر و جهنّم، سفارش نمود و براى اخلاص در بندگى پروردگار، از شرك بازداشت.

هان! «حقّ تقواى الاهى را رعایت كنید و جز با شرف اسلام نمیرید». (آل‏ عمران / ۱۰۲) و از فرمان الهى روى برنتابید و از خداوند فرمان برید و از آن چه بازداشته، خوددارى كنید و از دانش الاهى پیروى كنید و به آن چنگ در زنید «كه در میان بندگان، تنها دانشوران از خداوند می ‏هراسند». (فاطر / ۲۸)

پس اكنون ثناگوى خداوند باشید كه آسمانیان و زمینیان به وسیله ‏ى بزرگى و نور او، در بندگى وسیله مى‏ جویند و البته ما هستیم وسیله ى او در میان آفریدگان و ماییم خاندان رسول او و ویژگانش و جایگاه قدس و حجّت و برهانِ نهانِ او و میراث ‏دار پیامبرانش.

قسمت ششم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

And then Allah made Faith as a means of purification from polytheism.

And He made obligatory the prayer as a means of freeing yourself from arrogance,
And He made the zakāt (poor due alms) obligatory as a means of cleaning purifying souls And as a cause of the growth of your sustenance.
And He made fasting obligatory as a means of steadfastness in sincerity,
So did He make pilgrimage to Mecca, (Hajj Pilgrimage), obligatory as a means of might in your Religion, and as a reviver of traditions and also as a public announcement of Islam.

He made justice obligatory as a means of harmony for your hearts,
And He made your obedience to us, the Household of the Messenger – obligatory as a means of organizing the community properly.
He made us the religious leaders [to rule you] a source of security from disunion of the nation.
And He made struggle and endeavor [against one’s own self or against one’s aggressive enemies – the Holy War-] as a means of exaltation for Islam,
And endurance and patience as an aid in acquiring the right of worthy recompense,

So did He appoint ‘doing good’ to one’s parents obligatory as a means of avoiding wrath [to avoid the discontent and anger of Almighty Allah],
and caring for blood relatives obligatory as a means of increasing their number and their income.
And He made the act of retaliation obligatory as a means of preventing bloodshed.
And He assigned honesty in measuring and weighing, made it obligatory as a means of avoiding dishonesty and exposing oneself to receive Allah’s forgiveness,
And He set completing measures to prevent from decreasing your properties.

He prohibited consuming alcohol obligatory as a means of purifying from filth and doubtfulness;
And avoidance of defamation and Abuse (perjury) as a screen against condemnation and abuse,
He set avoidance of orphan’s occupation for avoiding Injustice,
And avoidance of theft brings purity and chastity.
piety and refuse of occupy the orphan’s property, and to take it away from oppression.

And He forbade polytheism in order to establish sincerity for His Grace!
And also He set justice in orders to make people to be kind with each other and quitting cruelty
In judges orders base of the proof of existence of the hell and paradise.
And He Prevents people from for purity in worshipping god.

‘… be wary of Allah in such a way that He deserves, and [be wary] not to die unless you have surrendered, (Al-e-Imran 3/102).’
And try being obedient to Allah in those things He has commanded you to do and those things He has commanded you not to do. And try being obedient to divines knowledge and trust it.
But, ‘…among the creatures, only those of His obedient worshippers fear Allah that have knowledge, (Al-Fater35/28).
So now you should thank god because all of the skies and grounds search for a leader on the ground for worshipping god and of course we are those leaders and we are the family of his prophet.



قسمت هفتم خطبه فدکیه​

ثُمَّ قالَتْ عليها السلام: اَيُّهَا النّاسُ، اِعْلَمُوا اَنِّى فاطِمَةُ وَ أَبِى مُحَمَّدٌ صلى‏ الله‏ عليه ‏و‏آله رَسُولُ رَبِّكُمْ وَ خاتَمُ اَنْبِيائِكُمْ! اَقُولُها عَوْداً عَلى بَدْءٍ، وَ لا اَقُولُ ما اَقُولُ غَلَطاً، وَ لا اَفْعَلُ ما اَفْعَلُ شَطَطاً وَ ما اَنَا مِنَ الْكاذِبِينَ. فَاسْمَعُوا اِلَىَّ بِاَسْماعٍ واعِيَةٍ وَ قُلُوبٍ راعِيَةٍ.

سپس فرمود: هان مردمان! بدانید كه من فاطمه ‏ام و پدرم محمّد صلى الله ‏علیه ‏و ‏آله ‏و سلم فرستاده ‏ى پروردگارتان و فرجام پیام آوران است. این گفتارها را مى گویم و بارها تكرار مى كنم و به گزاف سخن نمى گویم و در كارم زیاده ‏روى نمی ‏كنم و از دروغ پردازان نیستم. هان! به سخنانم گوش فرا دهید و آن‏ ها را نگه دارید با گوش هاى نگهدار و دل هاى نگهبان.

قسمت هفتم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Then she continued:
O people, know that I am Fatimah and my father is Muhammad, the Messenger of Allah and the Seal of the messengers, bless be upon him and his Descendants.
I state these, and I repeatedly repeat them–they are the same I began with, and I do not transgress, nor do I say anything wrong. Now, do listen to me
Keep my sayings in your memories, ! And secure them



قسمت هشتم خطبه فدکیه​

ثُمَّ قالَتْ عليهاالسلام: «بِسْمِ اللّه‏ِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ» «لَقَدْ جاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ ما عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤمِنِينَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ» (توبه / فَاِنْ تَعْزُوهُ وَ تَعْرِفُوهُ تَجِدُوهُ أَبِى دُونَ نِسائِكُمْ! وَ أَخَا ابْنِ عَمِّى دُونَ رِجالِكُمْ وَ لَنِعْمَ الْمَعْزِىُّ اِلَيْهِ. فَبَلَّغَ الرِّسالَةَ صادِعاً بِالنِّذارَةِ، مائِلاً عَنْ مَدْرَجَةِ الْمُشْرِكِينَ،

حائِداً عَنْ سُنَّتِهِمْ، ضارِباً لِثَبَجِهِمْ، آخِذاً بِاَكْظامِهِمْ، داعِياً اِلى سَبِيلِ رَبِّهِ «بِالْحِكْمَةِ وَ الْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ» يَجُذُّ الاَْصْنامَ، وَ يَنْكُتُ الْهامَ، حَتّى انْهَزَمَ الْجَمْعُ وَ وَلَّوُا الدُّبُرَ، وَ حَتّى تَفَرَّى اللَّيْلُ عَنْ صُبْحِهِ وَ اَسْفَرَ الْحَقُّ عَنْ مَحْضِهِ، وَ نَطَقَ زَعِيمُ الدِّينِ، وَ هَدَأَتْ فَوْرَةُ الْكُفْرِ، وَ خَرِسَتْ شَقاشِقُ الشَّياطِينِ، وَ طاحَ وَشِيظُ النِّفاقِ.

وَ انْحَلَّتْ عُقَدُ الْكُفْرِ وَ الشِّقاقِ، وَ فُهْتُمْ بِكَلِمَةِ الاِْخْلاصِ، فى نَفَرٍ مِنَ الْبِيضِ الْخِماصِ. «وَ كُنْتُمْ عَلى شَفا حُفْرَةٍ مِنَ النّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْها»، نَبِيُّهُ، تَعْبُدُونَ الْأَصْنامَ وَ تَسْتَقْسِمُونَ بِالاَْزْلامِ، مُذْقَةَ الشّارِبِ، وَ نُهْزَةَ الطّامِعِ، وَ قَبْسَةَ الْعَجْلانِ، وَ مَوْطِئَ الاَْقْدامِ. تَشْرَبُونَ الطَّرْقَ وَ تَقْتاتُونَ الْقِدَّ، اَذِلَّةً خاشِعِينَ، «تَخافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النّاسُ» مِنْ حَوْلِكُمْ.

سپس حضرت فاطمه علیها السلام فرمود: «به نام خداوند همه مِهر مِهر وَرز». (فاتحه / ۱) «همانا از میان خودتان فرستاده‏ اى‏ به سوى شما آمد كه بر او دشوار است نابسامانى ‏هاى شما و حریص است بر هدایت شما و بس شفیق و مهربان است به ایمانیان». (توبه / ۱۲۸)

اگر در نسب او بنگرید و او را بشناسید، مى‏ بینید كه پدر من است، نه پدرِ زنان شما و برادر پسر عموى من است، نه مردان شما! و چه پرافتخار است این انتساب.

او رسالت خود را با صداى رسا و انذار انجام داد؛ روگردان از روش مشركان و چهره برتافته از سنّتشان و شكننده ‏ى نیروى مركزیشان. حلقومشان بفشرد و «با حكمت و پند نیكو» (نحل / ۱۲۵)

به راه پروردگارش فراخواند. او بُت‏ ها را خرد مى‏ كرد و سرهاى گردن كشان را به زمین می ‏افكند و جمع شان را پراكنده مى‏ ساخت تا بدان حد كه آنان پشت كرده از صحنه بُرو*ن رفتند. تا آن ‏كه دامن شب شكافت و سپیده ‏ى صبح رخ بنمود و پرده از چهره ‏ى خالص حق برگرفته شد و رهبر دین به سخن ایستاد و آتش كفر به خاموشى رفت و سخنان بیهوده‏ ى شیطان فرو نشست و پست مردمانِ منافق نابود شدند.

و عقده‏ ى كفر و عداوت از هم گسیخت و شما در میان مردمانِ رو سپید تهى شكم [از عفت و پاكى] كلمه‏ ى اخلاص [لاإله إلاّ اللّه‏] بر زبان را ندید. «در آن هنگام شما بر لبه ‏ى پرتگاه آتش بودید كه پیامبر خدا شما را از آن خطر رها نمود». (آل عمران / ۱۰۳)

شمایان همانان بودید كه بت مى پرستیدید و با قم*ار در پى روزى بودید. در خوارى و خِسّت جرعه ‏ى كوچك هر نوشنده بودید و لقمه‏ ى شكار هر طمع‏ گر و تك شعله‏ ى هر شتابان و لگدكوب گام‏ ها. آب شُربتان گنداب و غذایتان پوست جانداران مردار بود. خوار و مطرود بودید و «در بیم آن‏ كه مردمانِ پیرامون تان شما را بِرُبایند». (انفال / ۲۶)

قسمت هشتم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Then, the Highnesses Fatima, upon her be peace, stated:
‘…In the name of Allah (Who is) the most Compassionate, the most Merciful, (Al-Fatehe 1/1),
‘…now there has come to you a Messenger from among yourselves who takes your suffering seriously, he is anxious about you, a merciful compas¬sionate towards all the believers,
(At-Tobe 9/128),
So, if you investigate his linage, you will realize that he is my father and not the father of anyone among your women,
And he is the brother of my cousin, Ali, to the exclusion of all the rest of your men;
How good and wonderful it is to be related to him!
?He fulfilled his Mission by conveying the divine Message.
He took pains to warn the people,
His preaching was full of wisdom;
He drew his sword against polytheism and held them by their throats;
He welcomed people to path of Allah ‘…through wisdom and his beautiful sermons,
(An-Nahl 16/125),

He smashed the idols and he lowered the heads of the arrogant, until they were defeated and forced to flee,
When night was cut off from day,
And Truth shone forth;
The leader of the religion spoke,
The strutting of Satan was rendered dumbfounded.
He removed the thorns of hypocrisy from the path,
The knots of disbelief and schisms were untied,
Your mouths uttered the words of pure faith and sincerity, saying:
‘There is no deity but Allah ‘!

“… You were on the brink of the pit of the Fire, and He saved you from it”
(Al – e- Imran 3/103),
There were people among you whose faces were bright but whose stomachs were empty (though they were poor, they were the truthful, who caused you to become Muslims), while
You were on the edge of the ditch of the Fire and like draught of water that anyone could easily drink.
And you were the ones who worship the idols and would earn your living by gambling.
And you were object of all the lustful ones,
And you were like an ember whose fire went out quickly and did not warm and give light,
And you were so weak that you could be trampled and kicked around by anyone;

You used to drink from the dirty and stagnant water left on the wayside.
You sought nourishment from the skins
of dead animals and leaves of trees!
‘… you were afraid that people around you would kidnap you, (Al-Anfal 8/ 26).



قسمت نهم خطبه فدکیه​

فَاَنْقَذَكُمُ اللّه‏ُ تَبَارَكَ وَ تَعَالى بِنَبِيِّهِ مُحَمَّدٍ صلى ‏الله ‏عليه ‏و‏آله، بَعْدَ اللَّتَيّا وَ الَّتِى، وَ بَعْدَ اَنْ مُنِىَ بِبُهَمِ الرِّجالِ وَ ذُؤْبانِ الْعَرَبِ وَ مَرَدَةِ أَهْلِ الْكِتابِ. «كُلَّما اَوْقَدُوا ناراً لِلْحَرْبِ اَطْفَأَهَا اللّه‏ُ»، اَوْ نَجَمَ قَرْنُ الضَّلالَةِ اَوْ فَغَرَتْ فاغِرَةٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ، قَذَفَ اَخاهُ عَلِيّاً فى لَهَواتِها، فَلايَنْكَفِئُ حَتّى يَطَأَ صِماخَها بِاَخْمَصِهِ،

وَ يُخْمِدَ لَهَبَها بِحَدِّ سَيْفِهِ، مَكْدُوداً دَؤُوباً فى ذاتِ اللّه‏ِ مُجْتَهِداً فى أَمْرِ اللّه‏ِ قَرِيباً مِنْ رَسُولِ اللّه‏ِ سَيِّداً فى اَوْلِياءِ اللّه‏ِ، مُشَمِّراً ناصِحاً مُجِدّاً كادِحاً، لاتَأْخُذُهُ فِى اللّه‏ِ «لَوْمَةُ لائِمٍ» وَ اَنْتُمْ فى بُلَهْنِيَةٍ وادِعُونَ آمِنُونَ فَرِحُونَ،

وَ فى رَفاهِيَّةٍ مِنَ الْعَيْشِ فَكِهُونَ، تَأْكُلُونَ الْعَفْوَ وَ تَشْرَبُونَ الصَّفْوَ، تَتَرَبَّصُونَ بِنَا الدَّوائِرَ، وَ تَتَوَكَّفُونَ الاَْخْبارَ، وَ تَنْكِصُونَ عِنْدَ النِّزالِ، وَ تَفِرُّونَ عِنْدَ الْقِتالِ.

سپس خداوند تبارك و تعالى شمایان را به وسیله‏ ى پیامبرش، محمّد صلى‏ الله‏ علیه ‏و‏ آله ‏و سلم، [از شرك و بت پرستى و جهالت] رهایى بخشید؛ پس از سختى‏ هاى چنین و چنان [مشكلات گوناگون] و پس از گرفتارى و ابتلاء به پهلوانان و درّنده خویان عرب و سركشان اهل كتاب.

«هرچند گاه كه آتش جنگ برایش افروختند، خداوند آن را خاموش مى‏ نمود». (مائده / ۶۴)

و هرچه شاخ گمراهى خودنمایى مى كرد یا مشركان ل*ب به یاوه ‏گویى باز مى كردند، برادرش «على» را در آتش زبانه ‏كش آنان مى‏ انداخت و او دست بردار نبود تا این‏ كه با پاى [توانمند خود] آنان را لگدكوب مى‏ نمود و با تیغ شمشیرش شعله‏ هاى آتش را خاموش مى كرد.

او [على] همواره در اجراى فرمان خدا، به سختی ‏ها تن می ‏داد و پایا و كوشا بود؛ نزدیك و صمیمى با رسول خدا، سرور اولیاى او، مصمّم و خیرخواه و تلاش گر و بردبار بود و «در راه خدا سرزنشِ سرزنش گران بر او اثر نداشت». (مائده / ۵۴)

[حال آن‏ كه] شما در رفاه و آسایش به سر مى ‏بردید و آسوده خیال در خوشى و راحتى و خوش گذرانى، غذاى ویژه مى‏ خوردید و آب زلال و صاف مى‏‌نوشیدید و براى ما [اهل بیت] چشم به راه حوادث بودید و در آرزوى شنیدن اخبار سخت، در جنگ ‏ها عقب‏ نشینى مى كردید و از كشت و كشتارها فرارى بودید.

قسمت نهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

So Allah, the Almighty, saved you by His Apostle, Muhammad, bless be upon him and his Descendants, from the idolatry, ignorance and all dangers,
After so many risks, after saving you from the calamities of the people;
And the wolves of the Arabs,
And the rebellious people who outwardly professed faith in the Book.

Whenever they lit the fire of war, Allah extinguished them. (Al-Maede 5/64)
And whenever Satan showed his horns, Or whenever the dragon of the polytheists opened its mouth, the Prophet hurled his brother,
Ali (as) against it, who had never relented until he had trampled under his feet their noses
And ears and he put out the fire with his sword.
He strove for the sake of Allah
And he struggled for the sake and cause of Allah;
He was very near to the messenger of Allah,
And he was a leader among those who loved Allah;
He was always ready and prepared for the struggle.
He always did his best;
He was advised well and he sought and strove to the utmost. ‘… and for cause of Allah, he was not afraid of the reproaches of the critic, (Al-Maede 5/ 54).’

During all that time, you were living a life of ease and comfort, in the state of security and pleasure, you were eating special food & you were drinking pure water, awaiting that the
Circle of time would turn against us.
And you were keenly listening to the news, while you held back from the conflict –



قسمت دهم خطبه فدکیه​

فَلَمَّا اخْتارَ اللّه‏ُ لِنَبِيِّهِ دارَ اَنْبِيائِهِ وَ مَأْوى اَصْفِيائِهِ وَ اَتَمَّ عَلَيْهِ ما وَعَدَهُ، ظَهَرَتْ فِيكُمْ حَسِيكَةُ النِّفاقِ وَ سَمَلَ جِلْبابُ الدِّينِ وَ اَخْلَقَ ثَوْبُهُ وَ نَحَلَ عَظْمُهُ وَ اَوْدَتْ رِمَّتُهُ وَ نَطَقَ كاظِمُ الْغاوِينَ وَ نَبَغَ خامِلُ الاَْقَلِّينَ، وَ هَدَرَ فَنِيقُ الْمُبْطِلِينَ، فَخَطَرَ فى عَرَصاتِكُمْ. وَ اَطْلَعَ الشَّيْطانُ رَأْسَهُ مِنْ مَغْرِزِهِ هاتِفاً بِكُمْ. فَدَعاكُمْ فَاَلْفاكُمْ لِدَعْوَتِهِ مُسْتَجِيبِينَ، وَ لِلْغِرَّةِ فِيهِ مُلاحِظِينَ.

ثُمَّ اسْتَنْهَضَكُمْ فَوَجَدَكُمْ ناهِضِينَ خِفافاً، وَ اَحْمَشَكُمْ فَأَلْفاكُمْ غِضاباً، فَوَسَمْتُمْ غَيْرَ إِبِلِكُمْ وَ اَوْرَدْتُمُوها غَيْرَ شِرْبِكُمْ. هذا وَ الْعَهْدُ قَرِيبٌ وَ الْكَلْمُ رَحِيبٌ وَ الْجُرْحُ لَمّا يَنْدَمِلْ وَ الرَّسُولُ لَمّا يُقْبَرْ.

بِداراً زَعَمْتُمْ خَوْفَ الْفِتْنَةِ! «أَلا فِى الْفِتْنَةِ سَقَطُوا، وَ اِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكافِرِينَ» فَهَيْهاتَ مِنْكُمْ وَ كَيْفَ بِكُمْ وَ «اَنّى تُؤْفَكُونَ»؟! وَ كِتابُ اللّه‏ِ بَيْنَ اَظْهُرِكُمْ. أُمُورُهُ ظاهِرَةٌ وَ اَحْكامُهُ زاهِرَةٌ وَ اَعْلامُهُ باهِرَةٌ وَ زَواجِرُهُ لائِحَةٌ، وَ أَوامِرُهُ واضِحَةٌ، قَدْخَلَّفْتُمُوهُ وَرآءَ ظُهُورِكُمْ.

أَرَغْبَةً ـ وَيْحَكُمْ ـ عَنْهُ تُرِيدُونَ أَمْ بِغَيْرِهِ تَحْكُمُونَ؟ «بِئْسَ لِلظّالِمِينَ بَدَلاً» «وَ مَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الاِْسْلامِ دِيناً فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَ هُوَ فِى الاْخِرَةِ مِنَ الْخاسِرِينَ» ثُمَّ لَمْ‏تَلْبَثُوا اِلاّ رَيْثَ اَنْ تَسْكُنَ نَفْرَتُها وَ يَسْلَسَ قِيادُها، ثُمَّ أَخَذْتُمْ تُورُونَ وَقْدَتَها وَ تُهَيِّجُونَ جَمْرَتَها.

وَ تَسْتَجِيبُونَ لِهُتافِ الشَّيْطانِ الْغَوِىِّ وَ اِطْفاءِ اَنْوارِ الدِّينِ الْجَلِىِّ وَ اِهْمالِ سُنَنِ النَّبِىِّ الصَّفِىِّ، تَشْرَبُونَ حَسْواً فِى ارْتِغاءٍ. وَ تَمْشُونَ لِأَهْلِهِ وَ وُلْدِهِ فِى الْخَمَرِ وَ الضَّرَّاءِ وَ نَصْبِرُ مِنْكُمْ عَلى مِثْلِ حَزِّ الْمُدى، وَ وَخْزِ السِّنانِ فِى الْحَشا.

آن گاه كه خداوند براى رسول خود كاشانه ‏ى پیامبران و جایگاه برگزیدگانش را انتخاب كرد و وعده‏ هایش را نسبت به او تمام فرمود؛ در میان شمایان خار نفاق پدیدار شد و لباس دینتان به كهنگى گرایید و جامه ‏ى آن مندرس شد و استخوانش به ضعف و سستى رفت و پوسیده ‏ى آن نابود گشت.

خشم فرو نشسته ‏ى گمراهان برپا شد و گمنام فروخفتگانِ بى‏ ارزش، پدیدار گشت و شتر نازپروده ‏ى باطل پرستان نعره برآورد و در صحنه‏ ها دُم جنبانید. شیطان از لاك خود سر برآورد و برشما بانگ زد و شما را اجابت كننده ‏ى دعوتش دید و خیره ‏ى فریبش یافت.

آن گاه شما را به جنبش آورد و چالاك و سبك مغزتان یافت و به خشمتان آورد و شمایان را خشمگین یافت كه بر غیر شتر خود داغ زدید [علامت گذارى كردید] و آن را در آبشخور دیگران وارد كردید.

تمامى این ‏ها در حالى بود كه هنوز زمانى سپرى نشده بود و جراحت فِراق پیامبر صلى ‏الله ‏علیه ‏و ‏آله ‏و سلم وسیع بود و هنوز التیام نیافته بود و پیكر پیامبر صلى ‏الله ‏علیه ‏و ‏آله ‏و سلم دفن نشده بود. البته این كارها را به بهانه ‏ى ترس از بروز فتنه، شتابان انجام دادید در حالى كه به گفته‏ ى قرآن «هان كه در فتنه افتادند و همانا جهنّم، كافران را فراخواهد گرفت». (توبه / ۴۹) از شما بعید و دور بود! چگونه چنین كردید؟! چرا و «به كدام راه انحرافى مى‏ روید؟!» (انعام/ ۹۵)

حال آن‏ كه كتاب خدا در دیدگاه شماست؛ كتابى كه موضوعاتش روشن و احكامش درخشان و پرچم ها و علاماتش تابان و دورباش ‏هایش فروزان و فرمان ‏هایش واضح است. لیكن شما آن را به پشت سر خود افكندید. واى بر شما! آیا از قرآن گریختید؟ یا غیر آن را [در كارهایتان] حاكم نمودید؟

«ستمگران را چه جایگزینى است [كه مخالف قرآن كنند]». (كهف / ۵۰) «و هركس به جز اسلام دینى بجوید، هرگز از او پذیرفته نبوده، در جهان دیگر از زیان كاران خواهد بود». (آل عمران / ۸۵)

آن‏ گاه درنگ نكردید؛ مگر به اندازه ‏اى كه مركب خلافت آرام گیرد و مهارش به ‏دست آید. در آن هنگام به افروختن آتش آن و شعله ور كردن جرقه‏ هایش پرداختید. و بانگ شیطان گمراه ‏گر را پاسخ گفتید و به خاموش كردن فروغ دین و روش‏ هاى پیامبر برگزیده برخواستید و به نیرنگ و حیله رفتار كردید؛ مانند آن‏ كه به بهانه‏ ى گرفتن كف روى شیر، آن را جرعه جرعه مى‏ نوشید.

و نسبت به اهل بیت و فرزندان او [پیامبر صلى ‏الله ‏علیه ‏و ‏آله ‏و سلم] در میان مخفى گاه ‏ها گام برداشتید و ما بسان خنجرى بر گلو خلیده و نیزه‏ اى بر دل فرو نشسته، شكیبایى كردیم.

قسمت دهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

And you were fleeing from the battles So when Almighty Allah chose for His Holy Prophet the abode of all the previous prophets and the security of His pure ones
There appeared among you, the thorns of hypocrisy. Consequently, The clothes of the religion became worn out and threadbare
And its bones became weak and rotten parts of it were destroyed.

And the misguided ones spoke out and few unknown became eloquent, The pampered of the false began to rumble,
And it began to strut in your plains and courtyards
And Satan popped up his head from his hiding place,
And when hailing you, he found that you were answering his invitation warmly,
And you were responding to his deceptions quickly.
He sought to make you rise and he found that you were light and easy to pick up!
And he branded you and found you easy to anger (us); so you too branded the camels that were not yours,
And you came to drink from a place which was not meant to be yours.

All this happened when the time of the pledge was still very recent
(The wounds caused by the death of the Prophet),
The split in the wound was still wide and the wound had not healed!
And the Holy Prophet had not yet been interred in his grave (he was still un-buried).
You made an excuse that you were afraid of disturbances and sedition.
But beware! ‘You have fallen into disturbance and sedition, and Hell Fire has surrounded all the disbelievers! (At-Tobe 9/49)

Alas for you! How is it that this has come from you? ‘Which way are you turning to? ( Al-Anaam 6/95)’ The Book of Allah is in front of youIts affairs are self-evident, Its orders are glowing and bright
Its outstanding features are shining, Its prohibitions and forbidding are manifest
Its commands are clear. But you turn away from it, leaving it behind your backs

Do you intend to turn away from it or do you wish to make another (book) as a ruler in its place?What a bad alternative you transgressors have exchanged it for! (Al-Kahf 18/50) ‘Anyone who desires any other religion than Islam, nothing

will be accepted from him And in the Hereafter, he will be among those who are the losers. (AL-e-Imran 3/8

And you did not wait for a space of time so that the irritated camel is back to normal So that the rope by which one leads the camel would become easy
You have started flames (against us), And you have responded to the calling and hailing of Satan, who misled you, in order

To extinguish the light of clear religion, and to suppress the traditions of the true Prophet., You swallowed, secretly, a sip of foam

You stalked behind the trees and hillocks against the Messenger’s family and children! We patiently endured the cuts of your daggers and swords



قسمت یازدهم خطبه فدکیه​

وَ اَنْتُمُ الاْنَ تَزْعُمُونَ اَنْ لا إِرْثَ لَنا أَهْلَ الْبَيْتِ وَ لا حَظَّ! «أَفَحُكْمَ الْجاهِلِيَّةِ» تَبْغُونَ؟ «وَ مَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّه‏ِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ». أَفَلا تَعْلَمُونَ؟! بَلى، قَدْ تَجَلّى لَكُمْ كَالشَّمْسِ الضّاحِيَةِ اَنِّى إِبْنَتُهُ.

أَيْهاً مَعْشَرَ الْمُسْلِمِينَ، أَ اُبْتَزُّ إِرْثَ أَبِى؟ يَابْنَ أَبِى‏قُحافَةَ، أَفِى كِتابِ اللّه‏ِ اَنْ تَرِثَ اَباكَ وَ لا اَرِثَ أَبِى؟! لَقَدْ جِئْتَ «شَيْئاً فَرِيّاً»، جُرْأَةً مِنْكُمْ عَلى قَطِيعَةِ الرَّحِمِ وَ نَكْثِ الْعَهْدِ! أَ فَعَلى عَمْدٍ تَرَكْتُمْ كِتابَ اللّه‏ِ وَ نَبَذْتُمُوهُ «وَراءَ ظُهُورِكُمْ»؟

اِذْ يَقُولُ اللّه‏ُ تَبارَكَ وَ تَعالى: «وَ وَرِثَ سُلَيْمانُ داوُدَ»، مَعَ ما قَصَّ مِنْ خَبَرِ يَحْيى وَ زَكَرِيّا اِذْ قالَ: «رَبِّ… فَهَبْ لِى مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً يَرِثُنِى وَ يَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ»، وَ قالَ: «وَ اُولُوا الاَْرْحامِ بَعْضُهُمْ اَوْلى بِبَعْضٍ فى كِتابِ اللّه‏ِ»، وَ قالَ: «يُوصِيكُمُ اللّه‏ُ فى اَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ»، وَ قالَ: «اِنْ تَرَكَ خَيْراً الْوَصِيَّةُ لِلْوالِدَيْنِ وَ الاَْقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ حَقّاً عَلَى الْمُتَّقِينَ» فَزَعَمْتُمْ اَنْ لا حَظَّ لِى وَ لا إِرْثَ لِى مِنْ أَبِى وَ لا رَحِمَ بَيْنَنا!! أَفَخَصَّكُمُ اللّه‏ُ بِآيَةٍ اَخْرَجَ أَبِى مِنْها؟ أَمْ تَقُولُونَ أَهْلُ مِلَّتَيْنِ لايَتَوارَثُونَ؟!
أَوَ لَسْتُ اَنَا وَ أَبِى مِنْ أَهْلِ مِلَّةٍ واحِدَةٍ؟ أَمْ اَنْتُمْ اَعْلَمُ بِخُصُوصِ الْقُرْآنِ وَ عُمُومِهِ مِنْ أَبِى وَ ابْنِ عَمِّى؟! فَدُونَكَها مَخْطُومَةً مَرْحُولَةً مَزْمُومَةً، تَكُونُ مَعَكَ فى قَبْرِكَ وَ تَلْقاكَ يَوْمَ حَشْرِكَ وَ نَشْرِكَ.

فَنِعْمَ الْحَكَمُ اللّه‏ُ وَ الزَّعِيمُ مُحَمَّدٌ وَ الْمَوْعِدُ الْقِيامَةُ، وَ عَمّا قَلِيلٍ تُؤْفَكُونَ وَ عِنْدَ السّاعَةِ «يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ» وَ لايَنْفَعُكُمْ اِذْ تَنْدَمُونَ، «وَ لِكُلِّ نَبَإٍ مُسْتَقَرٌّ وَ سَوْفَ تَعْلَمُونَ» «مَنْ يَأْتِيهِ عَذابٌ يُخْزِيهِ وَ يَحِلُّ عَلَيْهِ عَذابٌ مُقِيمٌ».

و اكنون شمايان مى‏ پنداريد كه ما اهل بيت را نه ارثى است و نه بهره ‏اى؟ «آيا حكم جاهليت را پى مى جوييد؟» (مائده / ۵۰) «و كيست بهتر از خداوند در حاكميّت اهل يقين؟» (مائده / ۵۰) آيا نمى‏ دانيد؟ آرى، همانند خورشيد تابان برايتان روشن است كه من دختر او [رسول خدا] هستم!

وَه مسلمانان بس كنيد! آيا به زور، ارث پدرم از من گرفته شود؟ اى پسر ابى‏ قحافه؛ آيا اين در كتاب خداست كه تو از پدرت ارث برى و من از پدرم ارث نبرم؟ اگر چنين است، «نكته‏ اى شگفت آورده‏ اى!» (مريم / ۲۷) به قطع رحم و شكستن پيمان به جرأت اقدام كرده‏ اى! پس آيا به عمد كتاب خدا را ترك كرده و «به پشت سرخود انداخته‏ ايد؟» (انعام / ۹۴)

چراكه خداوند تبارك و تعالى مى ‏فرمايد: «و سليمان از داوود ارث برد.»(نمل / ۱۶) يا آن‏ چه از يحيى و زكريا حكايت كرده و فرمود: «پروردگارا! … از سوى خود فرزندى عطايم فرما كه از من و از تبار يعقوب ارث برد.» (مريم / ۵ ـ ۶)

و نيز فرموده: «و برخى خويشان [متوفى] در كتاب خداوند بر ديگران مقدم ‏اند»(انفال / ۷۵) و نيز فرمود: «خداوند درباره ‏ى فرزندانتان سفارش مى‏كند كه پسران را دو برابر دختران ارث خواهد بود» (نساء / ۱۱)

و نيز «اگر كسى از شما را مرگ فرا رسد و ثروتى دارد، براى پدر و مادر و خويشانش به خوبى وصيّت كند، اين كار بر خودنگه داران [پرهيزكاران] حق و لازم است.». (بقره / ۱۸۰)

پس به گمان شمايان مرا بهره و ارثى از پدرم نيست؟ و بين من و پدرم نسبتى وجود ندارد؟ آيا خداوند آيه ‏اى را [در ارث] ويژه‏ ى شمايان نموده كه پدر من از آن بيرون و مستثنى است؟ يا اين ‏كه ادعا داريد من و پدرم از دو مذهبيم و از هم ارث نمى ‏بريم؟ آيا من و پدرم از افراد يك دين و مذهب نيستيم؟ يا اين‏ كه شمايان به عام و خاصّ قرآن از پدرم و پسرعمويم داناتريد [كه فدك را از من گرفتيد]؟

هان! اين مركب زين كرده و لُجام زده را بگير و ببر كه با تو در گورت خواهد بود و تو را در حشر و نشر ديدار خواهد كرد. چه خوب داورى است خداوند و چه نيك دادخواهى است محمّد و خوش وعده گاهى است رستاخيز و به زودى خواهيد فهميد كه به انحراف رفته‏ ايد و در قيامت «ياوه گويان زيان خواهند ديد». (جاثيه / ۲۷)

آن‏گاه است كه پشيمانى سودى ندارد و « براى هر خبرى قرارگاهى است و به زودى خواهيد دانست» (انعام / ۶۷) كه «عذاب خوار كننده چه كسى را در بر خواهد گرفت و چه كسى را كيفر پايدار خواهد رسيد!» (هود / ۳۹)

قسمت یازدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Now do you think that we, the Household, have no inheritance?
‘…do you desire the rule of the days of ignorance, (Al-Maede 5/ 50)? And who or what can be a better ruler than Allah for the people, who are steadfast( Maede 5/ 50)?’
Do you not know? It is as clear as daylight, (crystal clear), that I am his daughter, (the daughter of the Messenger of Allah)
O Muslims! That’s enough. Will I be overcome and denied my inheritance

O son of Abi-Qahāfa! (Abū Bakr), is it in the Book of Allah that you inherit from your father but I do not inherit from mine
If it is as you say, then you have invented strange story! It is stated in the Book:
You have come out with a very strange and evil idea (Maryam 19/ 27)!
You have boldly broken your promise; as it is mentioned in the Book:
Have you, intentionally, discarded the Book of Allah and left it behind your backs(Al-Anaam 6/ 94)?
It is because Allah, the Honorable and Exalted, says:’…Sulaimān inherited from Dāwud’, (Al-Naml 27/ 16).’
Or that which He has stated about Yahiā and Zakariyyā, when he implores Allah:’…therefore, grant me, by your grace, O Lord, a successor who may inherit me and inherit
From the lineage of Yaʿqūb’ (Maryam 19/ 5-6). And while the Book states
‘…and the people related by blood relations to one another are first and foremost for one another (have a priority(Al-Anfal 8/75),
Moreover, the Book states, “Allah commands you in respect of your children, that for the
Son it is twice more than that which is for the daughter (An-Nesaa 4/ 11).
And once again in the Book, Allah says:
‘…when you are about to die, it is good that you make a testimony in regards to your parents and near ones in a manner that is good, because that is the right and true thing for she pious
to do’, (Baquare 2/ 180).

So you now gather that there is no benefit and inheritance for me from my father?

Has Allah chosen for you in the verse of the Holy Qur’an but excluded my father from it?
Or do you say that me and my father are from separated religions and the people of two religions do not inherit from one another?
Are I and my father not from one and the same religious community?!
Or are you more knowledgeable in regard to the particularities and generalities of the Holy Qur’an than my own father and my cousin (Ali, upon him be peace)? (That you took Fadak from me)
Then you can now hold this camel, (Leadership), it is ready and take it for your own.
It will be with you in your grave and it will meet you again on the Day of Resurrection,
What a Just Judge Allah is!



قسمت دوازدهم خطبه فدکیه​

ثُمَّ الْتَفَتَتْ عليهاالسلام اِلى قَبْرِ أَبِيها فَخَنَقَتْهَا الْعَبْرَةُ وَ قالَتْ: قَدْ كَانَ بَعْدَكَ اَنْباءٌ وَ هَنْبَثَةٌ لَوْ كُنْتَ شَاهِدَها لَمْ‏تَكْثُرِ الْخَطَبُ اِنَّا فَقَدْناكَ فَقْدَ الْأَرْضِ وَابِلَها وَ اخْتَلَّ قَوْمُكَ فَاشْهَدْهُمْ وَ لا تَغِبُ وَ كُلٌّ اَهْلٍ لَهُ قُرْبى وَ مَنْزِلَةٌ عِنْدَ الاِْلـهِ عَلَى الاَْدْنِينَ مُقْتَرِبٌ اَبْدَتْ رِجالٌ لَنا نَجْوى صُدُورِهِمُ لَمّا مَضَيْتَ وَ حالَتْ دُونَكَ التُّرَبُ

تَجَهَّمَتْنا رِجالٌ وَ اسْتُخِفَّ بِنا لَمّا فُقِدْتَ وَ كُلُّ الْأَرْضِ مُغْتَصَبٌ سَيَعْلَمُ الْمُتَوَلِّى ظُلْمَ حامَتِنا يَوْمَ الْقِيامَةِ اَنّى سَوْفَ يَنْقَلِبُ وَ كُنْتَ بَدْراً وَ نُوراً يُسْتَضاءُ بِهِ عَلَيْكَ تَنْزِلُ مِنْ ذِى الْعِزَّةِ الْكُتُبُ وَ كانَ جِبْرِيلُ بِالاْياتِ يُؤْنِسُنا فَقَدْ فُقِدْتَ وَ كُلُّ الْخَيْرِ مُحْتَجِبٌ ضاقَتْ عَلَىَّ بِلادِى بَعْدَ ما رَحُبَتْ وَ سِيمَ سِبْطاكَ خَسْفا فِيهِ لِى نَصَبٌ

فَلَيْتَ قَبْلَكَ كانَ الْمَوْتُ صادَفَنا لَمّا مَضَيْتَ وَ حالَتْ دُونَكَ الْكُثُبُ اِنّا رُزِئْنا بِما لَمْ‏يُرْزَ ذُو شَجَنٍ مِنَ الْبَرِيَّةِ لا عُجْمٌ وَ لا عَرَبٌ فَسَوْفَ نَبْكِيكَ ما عِشْنا وَ ما بَقِيَتْ لَنَا الْعُيُونُ بِتِهْمالٍ لَهُ سَكَبٌ وَ وَصَلَتْ ذلِكَ بِاَنْ قالَتْ:

قَدْ كُنْتُ ذاتَ حَمِيَّةٍ ما عِشْتَ لِى اَمْشِى الْبَراحَ وَ اَنْتَ كُنْتَ جَناحِى فَالْيَوْمَ اَخْضَعُ لِلذَّلِيلِ وَ اَتَّقِى مِنْهُ وَ اَدْفَعُ ظالِمِى بِالرّاحِ وَ اِذا بَكَتْ قُمْرِيَّةٌ شَجْناً لَها لَيْلاً عَلى غُصْنٍ بَكَيْتُ صَباحِى

سپس به سوى قبر پدر توجّهى كرد و گریه گلویش را گرفت و گفت: پدر! پس از تو سختى ها و قصّه ‏ها برایمان پدیدار شد كه اگر حضور داشتى كار چنین سخت و دشوار نبود.

ما تو را از دست دادیم هم چون زمین باران ‏هاى دانه درشت خود را و امّت تو تباه شدند. هان! برما شاهد باش و از ما روى برمتاب. و هر خاندانى كه منزلتى نزد خدا داشت، نزد خویشان خود نیز مقامى داشت ولیكن؛ مردمانى كینه‏ هاى [اندوخته‏ ى] سینه‏ هاى خود را بر ما آشكار كردند، آن هنگام كه تو در گذشتى و خاك بین ما و تو حایل شد.

دیگر كسان بر ما ترش رویى كردند و ما را خوار نمودند، هنگامى كه تو از میان ما رفتى؛ گویى تمامى كره ‏ى خاكى غصب شد و به تاراج رفت. به زودى آنان كه بر خاندان ما ستم روا داشتند، خواهند دانست كه در رستاخیز به كجا برمى‏ گردند!

تو بودى ماه تمام و پرتو افكن بر جهانیان و بر تو بود كه پیام‏ ها از سوى خداوند عزیز فرود مى ‏آمد. تا تو در جمع ما بودى، جبرئیل با آیات آورده ‏اش مأنوس ما بود. همان كه تو ما را ترك كردى، تمامى خیرات نیز از ما روى برتافت.

پدر! شهرها از پس وسعت خود بر من تنگ شد و خورشید تابان چهره ‏هاى دو نوه ‏ات [حسن و حسین] در فِقدانت گرفت و مرا به رنج و آزردگى برد. اى كاش پیش از تو، مرگ ما را در می ‏گرفت؛ آن گاه كه رفتى و تل ‏هاى خاك میان ما فاصله شد. از مردمان عرب و عجم همانند ما كسى دچار مصیبت و اندوه نشد.

هماره و تا زنده‏ ایم و هستیم، چشمان مان برایت مویه كنان و اشك ریزان خواهد بود. و آن‏ گاه حضرت فاطمه علیها السلام این گونه خواند: تا تو زنده بودى، همواره پشتیبان من بودى و من به راحتى رفت و آمد مى ‏كردم و تو بال و پرم بودى. و امروز در برابر فرومایه‏ اى به اجبار فروتنى مى‏كنم و از او فاصله مى گیرم و به دست خود، ستمگر را دور مى كنم.

پدر! اگر قُمرى پرنده از اندوه، روى شاخه‏ اى شبانه اشك مى ریزد، من در سپیده‌ى روز روشن مى‌گریم!

قسمت دوازدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

And how Fair Arbitrator is Allah, And what a good petitioner is Mohammad!
And so is the appointed Day of Resurrection, And the hour of Judgment

And soon you will know that you ‘ve chosen the wrong way and in the appointed Day of Resurrection
‘…when the false ones will be losers and will not avail when you feel remorseful, ( Al-Jasie 45/ 27)!, When it is no use to remorse, ‘…and for every important prophecy there is an appointed place and time (Al-Anaam 6/ 67)

and then you will know who will be inflicted with punishment which will humiliate, and upon whom an everlasting retribution will come down, (Hood 11/ 39).’
Next, she turned her face towards the grave of her father, and while choking with tears, said:
‘O Father, indeed, after your demise, we have been afflicted and faced great hardships!
If you were alive, we would not suffer so much!
Certainly we have lost you as the rain loses its large drops; and your nation is ruined!
O,Bear a witness for us, do not turn your face away from us.

Every family has its own status in the presence of God, And has particular position to the relatives, but, now
Some people have taken their [hidden] vengeance against us;
It was just when you passed away,
And the soil on your grave screened between you and us!
Other people also frowned and humiliated us after your death;
It seemed that the whole world was usurped and was plundered.
Before long, those who have oppressed us,
Will be aware of their destiny, the Doomsday! You were the illuminating full-moon in the world And it was who received the revelations of Allah, The Almighty
As long as you were with us, Gabriel was in touch with us by the revelations he brought to you
However, as you passed away, all blessings turned away from us!
Father! Though the towns are vast and spacious but they look too tiny to me.
And, in your absence, the illuminating sun has disturbed and burnt up the faces of your two grandsons:
Hassan and Hussein. I wish death had taken us away before you
That is, just when you passed away and soil of your grave separated you from us!
No one among the Arab or none-Arab encountered such a hardship as we did. ⁣“We will mourn and weep for you as long as we are alive!”



قسمت سیزدهم خطبه فدکیه​

ثُمَّ رَمَتْ بِطَرْفِها نَحْوَ الاَْنْصارِ فَقالَتْ: يا مَعْشَرَ الْبَقِيَّةِ، وَ اَعْضادَ الْمِلَّةِ، وَ حَضَنَةَ الاِْسْلامِ! ما هذِهِ الْفَتْرَةُ عَنْ نُصْرَتِى وَ الْوِنْيَةُ عَنْ مَعُونَتِى وَ الْغَمِيزَةُ فى حَقِّى وَ السِّنَةُ عَنْ ظُلامَتِى؟!

أَما كانَ رَسُولُ اللّه‏ِ أَبِى صلى‏ الله‏ عليه ‏و‏آله يَقُولُ: «الْمَرْءُ يُحْفَظُ فى وُلْدِهِ»؟ سَرْعانَ ما اَحْدَثْتُمْ، وَ عَجْلانَ ذا إِهالَةً! وَ لَكُمْ طاقَةٌ بِما اُحاوِلُ، وَ قُوَّةٌ عَلى ما اَطْلُبُ وَ اُزاوِلُ.

أَتَقُولُونَ ماتَ مُحَمَّدٌ صلى ‏الله ‏عليه ‏و‏آله‏ وسلم رَسُولُ اللّه‏ِ؟ فَخَطْبٌ وَ اللّه‏ِ جَلِيلٌ، اسْتَوْسَعَ وَهْيُهُ، وَ اسْتَنْهَرَ فَتْقُهُ، وَ فُقِدَ راتِقُهُ وَ اُظْلِمَتِ الْأَرْضُ لِغَيْبَتِهِ، وَ اكْتَأَبَتْ خِيَرَةُ اللّه‏ِ وَ كَسَفَتِ الشَّمْسُ وَ الْقَمَرُ وَ انْتَثَرَتِ النُّجُومُ لِمُصِيبَتِهِ، وَ اَكْدَتِ الاْمالُ، وَ خَشَعَتِ الْجِبالُ وَ اُكِلَتِ الاَْمْوالُ، وَ اُضِيعَ الْحَرِيمُ وَ اُذِيلَتِ الْحُرْمَةُ عِنْدَ مَماتِهِ، وَ فُتِنَتِ الْأُمَّةُ وَ غَشِيَتِ الظُّلْمَةُ وَ ماتَ الْحَقُّ.

فَتِلْكَ وَ اللّه‏ِ النّازِلَةُ الْكُبْرى، وَ الْمُصِيبَةُ الْعُظْمى، لا مِثْلُها نازِلَةٌ وَ لا بائِقَةٌ عاجِلَةٌ. اَعْلَنَ بِها كِتابُ اللّه‏ِ فى اَفْنِيَتِكُمْ وَ فى مُمْساكُمْ وَ مُصْبَحِكُمْ، يَهْتِفُ بِها فى اَسْماعِكُمْ هِتافاً وَ صُراخاً وَ تِلاوَةً وَ اِلْحاناً.

وَ لَقَبْلَهُ ما حَلَّتْ بِاَنْبِياءِ اللّه‏ِ وَ رُسُلِهِ، حُكْمٌ فَصْلٌ وَ قَضاءٌ حَتْمٌ، «وَ ما مُحَمَّدٌ اِلاّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَاِنْ ماتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلى اَعْقابِكُمْ وَ مَنْ يَنْقَلِبْ عَلى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّه‏َ شَيْئاً وَ سَيَجْزِى اللّه‏ُ الشّاكِرِينَ»

سپس به سوى انصار نگاهى تند كرده، فرمود: اى گروه بازماندگان و یاوران ملت و نگهبانان اسلام! این چه سستى است درباره‏ ى من و این چه ضعفى است از یارى من و این چه چشم پوشى است در حق من و چه غفلت و خوابى است درباره‏ ى آن‏چه به ستم از من گرفته شده است؟ مگر رسول خدا پدرم، نگفته است: حرمت مرد در میان فرزندانش نگه داشته مى ‏شود؟

چه قدر به سرعت كار خود را كردید! و به شتاب كار را پیش از رسیدن وقتش به انجام رسانیدید! گویا پیش از رسیدن وقت از بزغاله روغن گرفتید؛ حال آن‏ كه توانمند بودید یاری ام كنید بر آن ‏چه مى خواستم و آن ‏چه در پى رسیدن به آن بودم. آیا مى‏ گویید كه محمّد، رسول خدا صلى‏ الله ‏علیه ‏و ‏آله ‏و سلم، مُرد؟!

البته كه؛ به خدا سوگند! این رویدادى بزرگ بود؛ شكاف و سستى‏ اش دامنه دار و جبران گرش نایاب است و زمین با فقدان او به تاریكى رفت و برگزیدگان خدا اندوهگین گشتند و آفتاب و ماه در عزاى او گرفتند و ستارگان فرو ریخته، پراكنده شدند.

آرزو ها بى‏ نتیجه ماند؛ كوه ‏ها سرتعظیم فرود آورده، فرو ریختند و دارایى‏ ها به تاراج رفت و حریم او شكسته شد و در مرگ او به حرمتش اهانت شد و فتنه امّت را فرا گرفت و تاریكى جهان را احاطه كرد و حق و حقیقت بدرود حیات گفت.

به خدا سوگند! این بزرگ ترین پدیده ‏ى ناگوار و دشوارى بود كه همانندش نه آمده و نه در آینده خواهد آمد. این حادثه اى است ناگوار كه كتاب خدا در خانه ‏هایتان در سپیده ‏دمان و شام‏ گاهان اعلان كرد! و همواره بانگ و فریاد و تلاوت و آوازش به گوش تان مى‏ رسد.

و نیز كتاب خدا آورده است، آن چه را براى پیامبران و فرستادگان گذشته روى داده كه حكم و قضاى حتمى الهى است: «و محمّد نیست مگر فرستاده ‏ى خدا كه پیش از او نیز پیامبرانى آمده و در گذشته‏ اند؛ پس آیا اگر او وفات كرد یا كشته شد، به گذشته‏ ى جاهلى خود بر مى گردید و مرتد مى شوید؟

و آن كس كه به گذشته ‏هاى خود بر گردد و مرتد شود، براى خداوند زیانى نخواهد داشت و خداوند به زودى سپاس گزاران را پاداش خواهد داد». (آل عمران / ۱۴۴)

قسمت سیزدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Then, she turned to the Ansārs, while glancing at them sharply she said:
O group of eminent and the arms (strength) of the community who first welcomed Islam!
What is this neglect in the matter of my rights?
And what is this negligence in the matter of my seeking justice?
Did the Holy Prophet, my father, not say: “Every person should be guarded in the matters of his children’s rights and honors?”
How swiftly have you fabricated in this matter?
And how quickly have you committed this awful act? And while you do possess the strength and ability to assist me for what I am striving and you have the power to assist me in what rightfully I demand and intend to do!
Are you saying that Muhammad has died Of course, by Allah, and this is indeed a very great calamity!A calamity that is very vast-and its breach are wide
And what was patched up has been torn apart,
And his absence has darkened the earth,
And the chosen by Allah got sad,
And the stars have been eclipsed because of this calamity, and hopes have been destroyed,
And the mountains have been shattered,
And the sanctity of sanctuaries has been violated,
And all sanctity and honour have been lost because of his death,
And sedition encircled the nation,
And the darkness encircled the entire world,
and the truth and reality went away,
And that would be, by Allah, the greatest of all calamities and afflictions!
No calamity like it has ever struck down,
And never has there ever been such a soul-searching catastrophe!
The Book of Allah is proclaimed in your places,In your evenings and mornings,
Softly and loudly, By reading and recitation, [you will get to know what] in the past have happened among you, the prophets and messengers, a definitive command and an inevitable judgement.
‘Muhammad is only a man and a messenger. [So many] messengers have passed away before him; if he should be killed or should he pass away, will you revert to your old ways [of ignorance]? (Or would you defect)
Anyone who turns away on his heels will not injure Allah in any way and Allah will reward the grateful, (Aal-e-Imran 3/ 144).’



قسمت چهاردم خطبه فدکیه​

أَيْهاً بَنِى قَيْلَةَ! أَاُهْضَمُ تُراثَ أَبِى وَ اَنْتُمْ بِمَرْأًى مِنِّى وَ مَسْمَعٍ وَ مُنْتَدًى وَ مَجْمَعٍ؟ تَلْبَسُكُمُ الدَّعْوَةُ وَ تَشْمَلُكُمُ الْخَبْرَةُ، وَ فِيكُمُ الْعُدَّةُ وَ الْعَدَدُ، وَ لَكُمُ الدّارُ وَ الْجُنَنُ وَ الاَْداةُ وَ الْقُوَّةُ، وَ عِنْدَكُمُ السِّلاحُ وَ الْجُنَّةُ، تُوافِيكُمُ الدَّعْوَةُ فَلاتُجِيبُونَ؟! وَ تَأْتِيكُمُ الصَّرْخَةُ فَلاتُغِيثُونَ؟! وَ اَنْتُمْ مَوْصُوفُونَ بِالْكِفاحِ، مَعْرُوفُونَ بِالْخَيْرِ وَ الصَّلاحِ.

وَ اَنْتُمُ الاُْولى نُخْبَةُ اللّه‏ِ الَّتِى انْتُخِبَتْ، وَ الْخِيَرَةُ الَّتِى اخْتِيرَتْ لَنا أَهْلَ الْبَيْتِ، فَبادَيْتُمُ الْعَرَبَ وَ بادَهْتُمُ الْأُمُورَ وَ تَحَمَّلْتُمُ الْكَدَّ وَ التَّعَبَ، وَ ناهَضْتُمُ الْأُمَمَ وَ كافَحْتُمُ الْبُهَمَ. لانَبْرَحُ وَ تَبْرَحُونَ، نَأْمُرُكُمْ فَتَأْتَمِرُونَ. حَتّى اسْتَقامَتْ لَكُمْ مِنَّا الدّارُ وَ دارَتْ لَكُمْ بِنا رَحَى الاِْسْلامِ وَ دَرَّ حَلَبُ الاَْيّامِ وَ خَضَعَتْ نُعَرَةُ الشِّرْكِ، وَ سَكَنَتْ فَوْرَةُ الاْءِفْكِ، وَ خَبَتْ نِيرانُ الْحَرْبِ، وَ هَدَأَتْ دَعْوَةُ الْهَرْجِ، وَاسْتَوْسَقَ نِظامُ الدِّينِ.

وَه پسران قَیله [اوس و خزرج از انصار] آیا از حقم باز داشته شوم؟ و حال آن‏ كه شما در دیدگاه و شنیدگاه و مشورت ‏گاه ‏ام هستید و اجتماع تان در دسترس! فریادم فراگیرتان و پیام‏ هایم به گوش تان؛ در حالى كه هم نفرات و هم آمادگى دارید و هم خانه و پناهگاه و هم ابزار و نیرو و سلاح و سپر نزد شماست.

فریادم به شمایان مى رسد و پاسخم نمى دهید؟ و دادخواهیم به گوش تان است و پناهم نمی ‏دهید؟ و شمایان پیش تر به شجاعت و دلاورى و پهلوانى، مشهور و به خیر و خوبى و صلاح، معروف بودید.

و شمایان نخستین برگزیده‏ هاى خدایید كه براى ما اهل بیت انتخاب شده ‏اید. شمایان بودید كه با عرب به مبارزه برخاستید و با مشكلات به راحتى برخورد كردید و تحمل رنج و سختى نمودید؛ علیه امت‏ هاى دیگر برخاستید و با شجاعان و پهلوانان، بدون سپر و زره، بى‏ باكانه جنگیدید.

همواره ما فرمان مى‏ دادیم و شمایان فرمان مى بردید تا از سوى ما شمایان را پایدارى آمد و به وسیله ‏ى ما آسیاب اسلام بر محور شما به چرخش در آمد و منافع روزگاران به دست رسید و فریاد شرك خاموش شد و فوران كژى و ناراستى فرو نشست و آتش جنگ خاموش شد و فریاد آشوب به آرامی ‏رفت و نظام دین به انسجام نشست.

قسمت چهاردم خطبه فدکیه ترجمه انکلیسی​

Fadak_Sermon​

O you the sons of Qaylah [Aws and Khazraj from the Tribe of Ansārs]! Should I be, in regard to my father’s inheritance, assimilated and ignored thus While you are able to watch me and listen to me and you can consult me?!
And you people have gathered here, You hear my case and are aware of my situation
.And you are many in number. And you are capable of doing anything
And you have shelter and house, And you possess man-power
And you own arms and weapons! My case reaches you fully and faithfully And yet you do not respond?
You hear my cry for help and you do not come to my assistance! You are aware of the quality of your struggle
And you have a reputation for being well informed and for your goodness.
And you were of the first chosen and the selected [for us, the Household].
And you have been opted, and you are Arabs and you have endured toil and trouble. And you have fought against many people
Polytheist wretched nations and tribes And you have struggled against champions
And fought with the brave without any armor or shield, You fought so bravely
Always we used to give orders and you used to follow our orders, until the wheels of Islam started to turn and the days matured.
The slogans of the polytheists became silent,
And the bubbling and boiling vessel of libel settled down and subsided, and the fire of disbelief was extinguished. The call of confusion was calmed down and became quiet, and the organized system of religion was established.



قسمت پانزدهم خطبه فدکیه​

فَاَنّى جُرْتُمْ بَعْدَ الْبَيَانِ وَ اَسْرَرْتُمْ بَعْدَ الاِْعْلانِ وَ نَكَصْتُمْ بَعْدَ الاِْقْدامِ وَ اَشْرَكْتُمْ بَعْدَ الاْءِيمانِ وَ جَبُنْتُمْ بَعْدَ الشَّجاعَةِ، عَنْ قَوْمٍ «نَكَثُوا اَيْمانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَ طَعَنُوا فى دِينِكُمْ. فَقاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ اِنَّهُمْ لا اَيْمانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ».

«أَلا تُقاتِلُونَ قَوْماً نَكَثُوا أَيْمانَهُمْ وَ هَمُّوا بِاِخْراجِ الرَّسُولِ وَ هُمْ بَدَؤُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللّه‏ُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ» (

اكنون پس از روشنى حق به كجا رفتید كه پس از اعلان حقیقت آن را پنهان كردید و پس از روى آورى برگشتید و از پسِ ایمان، به شرك گراییدید و از پسِ شجاعت، به هراس رو كردید. ترسیدید از قومى «كه عهد و پیمان شكسته و در دینتان عیب جویى كردند! اینك با پیشوایان كفر بجنگید كه آنان سوگند و پیمان ‏شان شكستند، شاید كه از كارشان برگردند». (توبه / ۱۲)

«آیا نمی‌جنگید با مردمانى كه سوگندهاى خود را نقض كرده و بر راندن رسول [از مدینه] همت گماشتند و ابتداى به جنگ كردند؟ آیا از آنان مى‏‌هراسید؟ حال آن‏ كه خداوند سزاوارترین است كه از او بهراسید، اگر راست مى گویید كه ایمان دارید!» (توبه/۱۳)

قسمت پانزدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Now, where have you gone after clarification of the fact? Why have you become secretive of the proclamation!
And why have you retreated after you have been pioneers?
And why you did afraid after bravery?
Why did you afraid of the people who broke their oath?
And then why have you become polytheists after believing in Allah [and being faithful]? ‘…now, do fight against the people who have broken their pledge, perhaps they would return, (At-Tobe 9/12).



قسمت شانزدهم خطبه فدکیه​

أَلا وَ قَدْ أَرى وَ اللّه‏ِ اَنْ قَدْ اَخْلَدْتُمْ اِلَى الْخَفْضِ، وَ اَبْعَدْتُمْ مَنْ هُوَ اَحَقُّ بِالْبَسْطِ وَ الْقَبْضِ، وَ رَكَنْتُمْ اِلَى الدَّعَةِ. وَ نَجَوْتُمْ بِالضِّيقِ مِنَ السَّعَةِ، فَعُجْتُمْ عَنِ الدِّينِ وَ مَجَجْتُمُ الَّذِى وَعَيْتُمْ وَ دَسَعْتُمُ الَّذِى سَوَّغْتُمْ.

فَ «إِنْ تَكْفُرُوا اَنْتُمْ وَ مَنْ فِى الْأَرْضِ جَمِيعاً فَاِنَّ اللّه‏َ لَغَنِىٌّ حَمِيدٌ» «أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَ عادٍ وَ ثَمُودَ وَ الَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لايَعْلَمُهُمْ اِلاَّ اللّه‏ُ، جاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّناتِ فَرَدُّوا اَيْدِيَهُمْ فى اَفْواهِهِمْ وَ قالُوا اِنّا كَفَرْنا بِما اُرْسِلْتُمْ بِهِ وَ اِنّا لَفِى شَكٍّ مِمّا تَدْعُونَنا اِلَيْهِ مُرِيبٍ»

هان! به خدا سوگند مى‏ بینم كه به راحتى زندگى تكیه كرده ‏اید و آن را كه سزاوارتر به قبض و بسط كارهاست، رانده اید و به رفاه رو آورده‏ اید. و از تنگى به آسایش، دل خوش داشته‏ اید. از طریق دین، كج شده‏ اید و آن‏ چه نگه داشته بودید، دور ریخته ‏اید و آن‏ چه به آسانى خورده بودید، برگرداندید.

پس «اگر شما و تمامى زمینیان كفر ورزند، خداوند را زیانى نخواهد بود؛ چرا كه او تنها بى‏ نیاز و ستوده است». (ابراهیم / ۸)

«مگر خبر پیشینیان به شما نرسیده چون: قوم نوح و عاد و ثمود و نیز آنان كه از پس ایشان آمده‏ اند و داستان شان را جز خداوند نداند؛ چرا كه پیامبرانشان همراه دلایل روشن آمدند و آنان دستان در دهان ‏ها نهاده، گفتند: ما به رسالت شمایان كافریم و به آن‏ چه ما را به آن می ‏خوانید، در شك و تردیدیم». (ابراهیم / ۹) [از ایشان درس عبرت آموزید.]

قسمت شانزدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

The Holy Qur’an says:
‘…will you not fight the people who have broken their pledge, those who planned to banish the Messenger of Allah [from Medina]?
Those who anticipated fighting against you in the first occasion?
Are you afraid of them?
But Allah is more worthy to be afraid of, if you are believers indeed, (At-Tobe 9/13)!’
I see that you have finally gone into subordination and ease of living; you have distanced yourself from the one who is the most rightful. Instead of ordering the affairs of the Muslims, you have returned into the comfort of inaction.

You have sought an easy life instead of a hard one,
And whatever you have heard and retained you have spit out, and what you had swallowed you have vomited.

So, ‘…even if you and all who are in the earth become [thankless and] disbelieve, Allah is the Praiseworthy Absolute,( Ibrahim 14/ 8).’ whom no one knows but Allah. Their messengers brought them apparent proofs but they merely stuffed their hands into their mouths’…has there not come to you the news of those who were before you – the people of Noah, ‘Ad’s, and Thamūd’s, and of those after them
saying: ‘We certainly disbelieve in what you have been sent with, and we are in grave doubt about what you are inviting us [to do] (Ibrahim 14/ 9) .’



قسمت هفدهم خطبه فدکیه​

أَلا وَ قَدْ قُلْتُ الَّذِى قُلْتُ عَلى مَعْرِفَةٍ مِنِّى بِالْخَذْلَةِ الَّتِى خامَرَتْكُمْ وَ الْغَدْرَةِ الَّتِى اسْتَشْعَرَتْها قُلُوبُكُمْ. وَ لكِنَّها فَيْضَةُ النَّفْسِ وَ نَفْثَةُ الْغَيْظِ وَ خَوَرُ القَناةِ وَ ضَعْفُ الْيَقِينِ وَ بَثَّةُ الصَّدْروَ مَعْذِرَةُ الْحُجَّةِ. ( خطبه فدکیه حضرت صدیقه طاهره )

فَدُونَكُمُوها فَاحْتَقِبُوها مُدْبِرَةَ الظَّهْرِ، مَهِيضَةَ الْعَظْمِ، خَوْراءَ الْقَناةِ، ناقِبَةَ الْخُفِّ، باقِيَةَ الْعارِ، مَوْسُومَةً بِغَضَبِ الْجَبّارِ وَ شَنارِ الْأَبَدِ، مَوْصُولَهً‏بِـ «ـنارِ اللّه‏ِ الْمُوقَدَةِ الَّتِى تَطَّلِعُ عَلَى الاَْفْئِدَةِ، اِنَّها عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌ فى عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ» فَبِعَيْنِ‏اللّه‏ِ ما تَفْعَلُونَ «وَ سَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَىَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ»

هان! همانا آن‏ چه گفتم از روى فكر و اندیشه گفتم كه تنها گذاشتن من، با روح شما آمیخته و بى ‏وفایى و فریب، دل‏ هایتان را فرا گرفته است. لیكن سخنان امروزم به خاطر این است كه جانم بر ل*ب رسیده و اندوهم ژرف و نیروى جانم كاسته و ایمان شمایان به سستى گراییده و اندوه و غصه‏ ام فراوان و آنك بایسته است عذر شمایان را قطع و برهانم را تمام كنم؛ پس اكنون افسار [خلافت یا فدك ]را بگیرید و ببرید.

بر شتر مقصود سوار شوید، در حالى كه پشت آن زخم، استخوانش شكسته، جانش ضعیف، پایش شكسته، عیب و عار آن باقى و با خشم خداوند جبار و ننگ جاودانه، نشان دار شده است و به آتش افروخته ‏ى خداوند پیوسته است.

«آتشى كه بر دل ‏ها افروخته و آن ‏ها را فرا گرفته است، آتش‏‌هایى بسان ستون‏‌هاى سر به فلك كشیده». (همزه ۶ ـ ۹) آرى، آن ‏چه مرتكب مى ‏شوید، در برابر دیدگان خداوند است «و به زودى ستمگران خواهند دید كه به كجا رهسپارند!» (شعرا / ۲۲۷)

قسمت هفدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

Beware! I have said what I had to say on the basis of my thought and knowledge on the dereliction of obligations that has come on you, and the betrayal that your hearts have accepted.
,,However, all this is the result of the welling up of the soul, And the explosion of my anger
And the emission of the heart, And the presentation of my true arguments So get hold of this camel (the Caliphate) and ride its tai; But remember it has a sore on the back
And its feet are injured, And shame will linger with it
It is marked with the wrath of Allah and an eternal disgrace
It is linked to Hellfire, whose flames have reached up to very hearts.(Hamze 104/6-9)



قسمت هجدهم خطبه فدکیه​

وَ اَنا ابْنَةُ «نَذِيرٍ لَكُمْ بَيْنَ يَدَىْ عَذابٍ شَدِيدٍ.» «فَكِيدُونِى جَمِيعاً ثُمَّ لاتُنْظِرُونَ»، فَاعْمَلُوا «اِنّا عامِلُونَ وَ انْتَظِرُوا اِنّا مُنْتَظِرُونَ» رَبَّنَا احْكُمْ بَيْنَنا وَ بَيْنَ قَوْمِنا بِالْحَقِّ وَ اَنْتَ خَيْرُ الْحاكِمِينَ «وَ سَيَعْلَمُ الْكُفّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدّارِ»

«وُ قُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّه‏ُ عَمَلَكُمْ وَ رَسُولُهُ وَ الْمُؤْمِنُونَ»، «وَ كُلَّ اِنْسانٍ اَلْزَمْناهُ طائِرَهُ فى عُنُقِهِ» «فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ وَ مَنْ يَعْمَلْ مِثْقالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُ»؛ وَ كَاَنَّ الْأَمْرَ قَدْ قُصِرَ. ( خطبه فدکیه حضرت صدیقه طاهره )

و منم [فاطمه] دختر آن ‏كه «در نزدیكى روز رستاخیز، شمایان را از عذاب سخت آن انذار مى كند». (سبأ / ۴۶) «اكنون درباره‏ ام مكر كنید و فرصتى برایم نگذارید». (هود / ۵۵) و كارتان را به انجام رسانید و ما «نیز كارمان را انجام مى دهیم و چشم به آینده بدوزید كه ما نیز چشم به راه آینده ‏ایم!» (هود / ۱۲۱ ـ ۱۲۲)

پروردگارا! میان ما و ملّت‏ مان به حق داورى كن كه تو بهترین داوران هستى و «به زودى كافران خواهند دانست كه پایان كار به سود چه كسى است!» (رعد / ۴۲)

«و اى پیامبر! بگو: هر چه مى‏ خواهید انجام دهید كه به زودى خداوند، رسول و ایمانیان، نتیجه ‏ى كارتان را خواهند دید». (توبه / ۱۰۵) «و هر كسى نامه ‏ى كردارش بر گردنش آویخته است». (اسراء / ۱۳)

«پس هر آن كس كه به قدر ذرّه ‏اى نیكى كند، آن را خواهد دید و آن ‏كه به اندازه ‏ى ذرّه ‏اى بدى كند، آن را خواهد یافت». (زلزله / ۷ ـ ۸) (گویا كار در زمان اندك انجام شده و به نتیجه رسیده [و آن، این‏ كه شمایان بی ‏وفایى كردید و نتیجه را خواهید چشید.)

قسمت هجدهم خطبه فدکیه ترجمه انگلیسی​

Fadak_Sermon​

So what you do is before the eyes of Allah,
‘…and those who transgress shall certainly come to know how they will be overthrown and overturned, (Al-Shoaraa 26/ 227).’
‘…and I am [Fatima], the daughter of the one who has warned you of severe punishment [on the Day of Resurrection], (Sheba 34/ 46).’
So plot away all together against me; then do not keep me waiting, (Hood 11/ 121-122).’

‘…do act according to your capacity: we [too] are acting; And wait! We are [also] waiting, (Hood 11/ 121-122)’…O Lord! Please do judge between our nation and us for You are the best Judge of the judges! Thus, before long, the unbelievers will know to whom is the final Abode, (Rad 13/ 22)

‘O Messenger! Say, ‘Do [whatever you desire]; Allah sees your actions, and so does His Messenger, and the believers, (At-tobe 9/ 105).’
‘…and every man – We have fastened the bird of omen upon his own neck, (Isra 17/ 13).’

‘…and whoever has done an atom’s weight of good will see it, and whoever has done an atom’s weight of evil will see it, (Az-zel za leh 99/ 7-8)As if, before long everything has taken place [that is, you have become disloyal and will see the consequence!]’!





 
آخرین ویرایش توسط مدیر:
کی این تاپیک رو خونده (کل خوانندگان: 0)
هیچ کاربر ثبت نام شده ای این تاپیک را مشاهده نمی کند.
عقب
بالا پایین